Ufuk çizgisininden sonrasını şelale sanmak.
ilkokul döneminde hiç küfür bilmeyen ben ve ortaokul döneminde ağzıma takılan ve anlamını katiyen bilmediğim "hassiktir lan" cümlesi. Kızın biri "hiiiiiğğ ne dediiiiiğğ seni öööretmene söylicem" demişti. Bende korkudan altıma sıçıp "heh kötü bişey sanki. Kötü değil ki git burdan anlamına geliyor" demiştim. Hepten sıçıp sıvamak böyle olurdu.
Küçükken köyde abimle inekleri otlatırken ben koşarken abim arkamdan ayağıma vurur ve vurduğu ayağım diğerine çarpar ve ben düşerdim. Her yapmasında düşüyordum. Tarla olduğu için yumuşak zemin bir şey de olmuyodu baya eğleniyorduk (bkz: canım abim). Sonra ben merak ettim bu nasıl oluyo, acaba kendim de yapabilir miyim diye. Denemekten zarar gelmez mantığıyla (mantığımı şamarlıyayım) asfalt yolda koşarken sağ ayağımı sol ayağıma vurmamla birlikte yere buseyi kondurmam bir oldu. Abim yaparken hem tarlaydı hem atik davranıp kendimi koruyabiliyor en azından ellerimi koyup düşüşümü yavaşlatıyordum. Kendim yapınca hiç beklemediğin için direkt suratımın üstüne düştüm ve yer çok sertti. Ağzım yüzüm kan içinde eve gittim. Soranlara da takılıp düştüm dedim utancıma.
9,10 yaşlarımda kışın öyle çok kar yağmış böyle alabildiğine bizde oynamak için çatıya çıktık tabii ben küçükten bir kar topu yaptım beraber yuvarladık kocaman oldu böyle 5’inci kattayız ben merak ettim aşağı atsam nasıl dağılır tabi kuzeni kandırdım birlikte kardırdık o kocaman kartopunu o kaçtı korktu tabi ben karar vermişim atıcam kesin attım ve olan oldu bütün mahallenin elektrik kabloları koptu mahallenin elektrikleri gitti herkes dışarı çıktı tabi biz eve saklandık kuzenimi korkuttum kimseye söyleme diye bir hafta elektrik yok ama hala kim yaptı kimse bilmiyor hayatımda yaptığım en büyük mallık.
çocukken bebeklerin kulağına ezanla isminin söylenmesi bana büyülü gelirdi. o yaşlarda da evcil hayvan takıntımı da ailem muhabbet kuşlarıyla giderirdi.
kuşu ilk aldığımızda adını kararlaştırıp merasimle ismini okuturdum hayvanın kulağına. alışkanlık yaptı tabii bende bu, babama gidip sürekli hadi ezan oku diyip kuşu eline tutuşturmaya çalışırdım. 9-10 kereden sonra babam pek sevimli olmayan bi bakış atmıştı. iş başa düştü diyip sübhanekeyi 30 kez tekrar ederek kuşa 150 defa ismini okudum.
bir keresinde acaba nasıl oluyor diye tabak kırmıştım.Yabancı damat diye dizi vardı o zamanlar oradan görmüştüm evde kimse yokken zevkimden tabak kırdım tabakları üst üste vurarak.Akşam olunca da annem de beni kırdı tabii 3 gün konuşmadık.
edit:Kesinlikle çok zevkliydi pişman değilim belirtmek istedim.
ilkokuldaki sıpa'mın öğretmeni ölülere fatiha okumak sevap deyince benim sivri akıllı oğlum bahçeden eve gelmez oldu. bir baktım karıncaları öldürüp fatiha okuyor ve sonra onları gömüyor. çok karınca öldürmüştü eşek sıpası. çok üzüldüm onları kurtaramadığım için.
Ya bilmiyorum bu tek ben miydim ama küçükken peçete yerdim. Öyle azıcık yemekten bahsetmiyorum. Mutfağa gidip çılgınlar gibi peçete yerdim 10 tane peçete yediğimi hatırlıyorum. Çok lezzetli gelirdi . Şimdi bunu anlatınca o tadı hatırladım bak . Güzel günlerdi be...
Sanırım ilkokul 1.sınıf yıllarım... Yerli malı haftasına damga vurmuştum bir velet olarak.
50 yaşlarında oldukça otoriter ama sevecen bir öğretmenimiz vardı adı sabahat adıgüzel. Yaşıyorsa muhtemelen şimdi 75-77 yaşlarındadır. Öğretmenimiz herkese soruyor işte ne getirdiniz çocuklar yerli malı haftasında bakalım falan diyor. Annem sağolsun güzel bir börek yaptı birde yanına ayran. Ev kadınlarının tava üzerinde yaptığı basit ve pratik bir börek vardır bu börek kolay ve çok emek isteyen zahmetli bir börek olmadığı için kendi aralarında buna "orospu böreği" derler. işte bende bunu duymuşum ya hoca "ne getirdiniz çocuklar" diye seslenir seslenmez elimdeki poşeti havaya kaldırıp "orospu böreyi getirdim örtmenim" demem bir oldu. Sonra bi sessizlik falan... Kadın zaten şok geçirdi neyseki ufaktım tokat yemedim.
ilkokul 5. sınıfta arkadaşlarla bilardo oynarken okul müdürüne yakalanmıştık. Daha önce defalarca uyarmasına rağmen biz bu eğlenceyi terk edemedik. Neyse, her birimizi (4 kişiydik) tek sıraya dizdi. Diğer 3 arkadaşa birer tokat atıp gönderdi. Benim bir ayrıcalığım olduğunu anlamıştım. Çok geçmeden Daha farklı tekniklerle dayak yiyeceğimi anlamıştım.
-seni dövmemem için beni ikna edebilir misin?
+denerim hocam.
-evet, seni dinliyorum.
+bilardo oynayalım, kazanırsam beni dövmekten vaZgeçin. (Tanrım, mallığın vücut bulmuş haliyim.)
Tüm enerjisini beni dövmek için harcadı. Ben fiziksel acıdan çok "beni neden fazla dövdü?" sorusunun yanıtını arıyordum.
Babamın arkadaşı olduğu için ekstra dayak yediğimi "babana çok selam söyle." cümlesinden anlamıştım.
Evet, büyük mallık ettim ama babam da arkadaş seçiminde dikkatli olmalıydı.
ben değil de abim rüzgar esmez rahat yakarım burda ateşi deyip arabaların altında ateş yakıyordu. bi ara mahalle imamı yakaladı bunu s.çtı azına. sdkfksdksdfksdf
Ateşe karşı bi zaafım vardı, hala daha da var ama en azından bilinçlendim...
Küçükken tiner kutusu bulmuştuk, dolu hem de döküp döküp yaktık, en son tenekeyi yakayım derken tenekenin parlaması sonucu yüzümü yaktım, çok şükür iz kalmadı ama 2 ay terminatör gibi gezdim...
Bir keresinde de evde sabah erkenden uyanıp gazeteleri açıp açıp önüme biriktirdim, babamın çakmağı ile yaktım hepsini... Önümde ateş büyüyordu, tam duvar köşesindeydim, kaçamıyor, önümde çoğalan alevleri izliyordum. Tabi korkudan bağırmaya, ağlamaya başladım... Babam sesleri duyup geldi beni kurtardı, ateşi söndürdü... Uyanmasa ev yanardı büyük bir ihtimalle...
Kendimi şehirler arası çalışan bir otobüs gibi düşündüm epey. Yolda milletle gizli gizli yarışıyor, adımlarımı hızlı hızlı atıyordum. Tabi bu yarışlardan kimsenin haberi olmuyordu. Bu durum 8-9 yaşlarından 15 yaşıma kadar sürdü nerdeyse.