Valla en büyük ve tek yaptığım iyilik karincalar için çekirdek kabuğu ufalayip önlerine birakmak sanırım. Bunu da herkes yapmıştır bence.
Daha ziyade küçük hayvanlara işkence türleri mevcut.
kuzenlerimle birlikte ölü bir yılana mezar yapmıştık. ertesi gün mezar yerini kazmaya gittiğimde yılan falan yoktu. babaanneme sorduğumda " yılanın gözü yıldızları görürse canlanırmış " gibi gerçek ötesi bir açıklama getirmişti.
köydeyiz; o zaman gözümüze kocaman gelen bir beyaz kelebeği kovaladık, omuzlarımıza konmasını izledik gün boyu akşam üzeri arkadaşlardan biri kelebeğin öldüğünü söyledi hep beraber kendisine güzel bir cenaze töreni yapıp dut ağacının eteklerine gömdük kendisini.
ertesi sabah ilk işim evden fırlayıp mezarı kazıp beyaz kelebeği oradan çıkartmak için bahçeye gitmek oldu ama mezar boştu... gerçekten hiç bir belirti bile yoktu... hala merak ederim; ne oldu kelebeğe?
Mahalleden arkadaşlarla beraber ölen kuşu defnetmemiz bahçemize.
Tamam buraya kadar herkes aynı şeyi yapabilir. Fakat biz bu cenaze işini çok sahiplenmiştik kendimizce namazını kıldırdık dualar okuduk başında bekledik. Çaput bile bağlamıştık başına. Helva yapacak kadar önemsemiştik.
Peki sonra noldu? Sabah mezar kazılmış bi şekilde kuşun parçalarını bulduk. Bir kedi gece mezarı kazıp kuşu yemiş.
Hayat işte. O yıl büyüdük ve hayattın her canlı için sonu kötü biten hikaye olduğunu anladık demek isterdim de biz salaktık o kedi öldüğündede onu gömdük
Şimdi o arkadaşımda burda yazıyo bohemli entrylerinden anlaşılır zaten.
Biraz büyümüş bir civcivi yıkama amacıyla bir Kova suya batırıp batırıp çıkarıyordum. Hava çok sıcak değildi biraz rüzgar vardı hayvan titremeye başladı sonra da hareketsiz kaldı. Ben de gazeteyle kurulayıp biraz da karnına bastırarak hayatını kurtardım. Kendine geldiğinde sağa sola seyirerek yürüyordu ama ölmesinden iyidir tabi.
Bi çiçek vardı evimizde çok severdim. Çok tatliş renkleri falan vardı. Her neyse... Güneşi sürekli görsün ve solmasın diye, bütün gün elimde saksıyla o çiçeği bütün odalarda gezdirirdim.
Pet şişeleri bisiklet lastiğinin fren boşluğuna sıkıştırıp mahallenin cazgır teyzelerini deli ederdik. Vırrrın vırrın motor sesi bizi bizden alırdı tabii. Deli danalar gibi bir o yana bir bu yana köklerdik bisikletin pedalına.
siyaset nedir bilmiyoruz tabii, ufağız. Bizim için yola yeni dökülmüş sıcak asfalt demek, "hadi deli gibi bisiklet sürün" demek. Muhtarlıkmış, belediyeymiş işimiz olmaz o zamanlar.
Neyse uzatmayayım, bir gün yine yeni asfaltta Çılgınlar gibi bisiklet sürerken toprak yola saptık. Hızla giderken yolun ortasında karşıdan karşıya zincir gibi uzanan bir siyahlık çarptı gözüme. Tabii frenlerim de iyi tutuyor o zamanlar. Sıktım frenleri,
kaydırdım lastikleri,
indim aşağı.
Sonra omzuma kadar kaldırdım bisikleti. Siyah zincirin üstünden atladım ve gülümseyerek eve doğru sürdüm bisikleti. Karadan gemileri yürüten fatih gibi gururluydum. Karıncalar yuvaya ekmek taşıyordu. Onları ezmemiştim. Zahmet edip üstlerinden atlamıştım.
Şimdi iyi biliyorum ki çocukken hayvan sevgisi kazanan çocuklardan, büyüdüklerinde insanlığa zarar gelmiyor...
Karıncaların yuvalarından bir çizgi halinde çıkmalarını ve gelirken sırtlarında hep bir çekirdek kabuğu görünce, çevreden bulduğum çekirdek kabularını yollarını üstüne koyardım. Çekirdek kabuğu bulamadığımda da sırtında kabukla yuvaya dönen uzaktaki karıncalrı yuvanın yakınına bırakırdım.
Çok küçüktüm yağmurdan sonra hemen dışarı çıkıp solucan toplar, ikiye bölüp hareket etmelerini izlerdim. Şaşırırdım baya. Biraz büyüdüm (küçüktüm) yaptığımın yanlış olduğunu anladım, yağmurdan sonra çıkıp solucanları toplar eve getirirdim başkası benim yaptığım gibi bilmesin hayvanları diye.
Solucanlar yüzünden az terlik yemedim sözlük. Sanırım annem gaddar biriydi.
Ayakkabıları olmayan kendimle yaşıt küçük bir kıza ayaklabılarımı vermiştim. Sonra yuruye yuruye eve gelmistim mesafe de coktu. Ayaklarım yara olmuştu. 4 5 yaşlarında idim. Canım cok acımıştı. Buraya kadar sıkıntı yok. Ama sonrasında ayaklabılarımı geri istiyoom diye annemlerin başının etini yemistim.
iyilik midir bilmem ama komşumuz yaşlı bir teyze vardı babaannemin arkadaşı yürüyemezdi her öğlen saatinde onun yanına gider kendimce ona yardım edip ev işlerini yapmaya çalışırdım sonra o Kuran-ı Kerim okur bende dua ezberlerdim küçük bir defterim vardı sonra annemle babaannem gelirdi onlar kahve ben gazoz içerdim sonra o teyze vefat etti geçen gün evine gittim dolabında hala benim ismimi yazmaya çalıştığım küçük defterim arasında kaldığımı belirtmek içinde takvim kağıdı vardı çocukluğun güzel anılarından.