Bu entryden Sonra inş yaşim cikmaz hshahwh. Bir zamanlar tvde arka bahcede bilim diye bir program vardi. Orada gorduklerimi denemeye calisirdim. Boraxdan kristal, bardak ve ipten telefon vs.
Komşunun küçük kızının benimle yapmaya çalıştığı deney. Yanlış anlamayın sübyancı değilim bende çocuğum, daha okula gitmemişim. Evimizin bahçesine gelir karşıma dikilir kendi eteğini indirir benim pantolonu indirir ve kukusunu benim pipime sürtürerek artık karı koca olduğumuzu söylerdi. Ne yaptığını anlamazdım.
iki plastik bardağın dibini delip iki taraflı ip geçirip telefon yapmak. Bir de karınca ve sinekleri besleyeceğim diye kavanoza koyup kapağını kapatarak habersizce öldürüyormuşum. Nereden bileyim oksijen kalmıyormuş ...
konu: talaş nasıl yapılır?
mekan: sınıf
deney malzemeleri: kalemtraş çöpü, su, kurutmak için düz bir zemin, güzel koksun diye meyve kabukları.
deney yapacak kişiler: okuldaki tüm akran sınıflar.
deney: tüm sınıfların kalemtraşlarından (sınıflarımızda öğretmen masasında duran bir kalemtraş vardı) itina ile çöpler alınır. bu aşamaya gelene kadar meyve kabukları itina ile kurutulur ve ikisi harmanlanarak iyice ezilir. suyla bir hamur haline getirilip ince ince yufka gibi açılır. ardından kurumak üzere güneşe bırakılır. güneşe bırakılan çöpler kağıt gibi sertleşir ve tekrar ezme aşamasından geçirilir. kum kıvamına gelen talaşlar okulun bahçesindeki dibi açılmış ağaçlara toprak misali doldurulur.
Pamuğun içine fasulye tanesi koyup, yeşermesini beklemiştim. Bir şeyi yanlış yapmış olacağım ki hiçbir şey olmamıştı. Fen alanında fazla başarısızım galiba.
bir gece uykumdan sıçrayarak uyandım. baktım abim ayağıma iğne batırıyor. ne yapıyorsun dedim. dersanedeki biyoloji hocası gece uyuyan birinin sağ ayağına iğne batırırsanız sol ayağını çeker demiş, onu deniyormuş.
çay bardağına full su doldurulur, bir kağıtla kenarından başlanarak üzeri silme olacak şekilde kapatılır ve bardak ters çevrilir. aman tanrım su dökülmüyor!
Bizde novruz bayramı olunca büyük bir ateş yakılır ve gençler o ateşin üzerinden atlar, biz ona tonqal deriz. Üzerinden atlayınca geçen senenin tüm ağırlığını uğursuzluğunu ateşte yakmak ve yeni yıla uğurlu girmek için olduğu düşünülür. Bayramın bir adeti işte.
11 yaşında bin türlü deney yapıp hızımı alamamışım, baktım yine büyük bir ateş yakılmış. Eve koşup bir kaç deodrant aldım, üzerinde "ateşe yaklaştırmayın" gibi bir uyarı olduğunu bildiğim için, acaba ateşe atarsam ne olur diye düşünerek gidip hızlıca hepsini ateşin içine fırlattım. Bizim mahallenin yaşlı amcalarından biri meğerse ateşin üzerinden atlamaya hazırlanıyormuş, hız kazanmak için geri geri gidip koşarak ateşe doğru geldiğini görünce, amcaaaa duuuuuuur diye bağırdığımı hatırlıyorum. Ateşe yakın durduğum için patlamada bilincimi kaybetmişim, zayıf bi çocuk olduğum için zırt pırt bayılıyordum. Hani biraz güçlü rüzgar olsa uçarım, o kadar zayıf ve çelimsizim işte. bizimkiler hastaneye götürmek yerine evde yoğurt yedirip duşa sokmuşlar, Tabi abi! Zaten yoğurt yiyince tüm ağrılarını unutuyorsun. Bizim ev tıbbın geldiği son noktada.. başın mı ağrıyor? Sıkıca bağla geçer, grip mi oldun? Sıcak su iç bitti, belin mi sakatlandı? Yerde yat, beline sıcak tuğla koy! Tamam da güzel ailem, bana niye yoğurt yediriyorsunuz? Zehirlensem bir nebze sineye çekerdim, dahası bir bilene sorun dimi? Bak hastane filan demedim, çünkü bizimkiler hastaneden korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz..
Ha amca mı? Bişey olmadı, hızını iyi ayarladığı için azıcık götü hasar gördü. Bir kaç gün oturamadı ve yürüyemedi. Onun dışında iyi oldu fakat bana olan öfkesi asla dinmedi *
Küçük bir çocukken tuhaf ve birazda tiksindirici bir merakım vardı. Altı yedi yaşlarındaydım. Hayvanları çok severdim. bir gün mutlaka biyolog ya da zoolog olacaktım. ilk hayvanım sahil bölgelerinden birinde dedemle pazar yerinde gezerken gördüğümüz civcivler olmuştu. Üç sevimli civcivi birkaç hafta besledim fakat birbiri ardına öldüler. Hepsi için ayrı ayrı tören düzenleyip bahçeye gömdüm ama aklımdan çıkmıyorlardı. Hem öldükleri için üzülüyor hem de o an ne durumda olduklarını merak ediyordum. Sonra bir sabah bizim sokaktaki çocuklarla oyunu yarıda kesip bahçenin en ücra köşesinde duran mezarlıklarını ziyaret ettim. Elimde kum küreğim ve tırmığımla. Sadece görmek istiyordum. Kazmaya başladım tabii sonunda karşılaştığım görüntü korkunç olmuştu. Berbat bir koku eşliğinde ıslak ve kurtlu et. Bu ritüeli her gün tekrarlamaya başladım ta ki sırf kuru kemik görene dek. o Zaman şu genellemeyi yapmıştım sevdiğimiz herkesin ve her şeyin içinde bu çirkin kurtçuklar var. Sevdiklerimizi görmediğimizde dışarı çıkıp onları alt ediyorlar. Bir daha asla sevdiğim şeyleri yalnız bırakmayacağıma yemin etmiştim.
Sonra yine Deniz kenarındayken küçük bir balıkçı teknesi yanaştı. Dedemle balıkları görmeye gittik. Oradaki adam balıklara hayran hayran bakışımı görünce bana bir camgöz ve denizatı hediye etti. O dönem Marmara'da yeni yeni görülmeye başlanmış bir köpekbalığı türüydü. Yavru köpekbalığını kum kovamın içinde eve götürmüştüm tabii çoktan ölmüştü hayvan. Büyüklere görünmeden mutfaktan bir meyve bıçağı aşırıp bahçeye indim. yumuşak ve beyaz karnından derin bir kesikle başladım işe. köpekbalığının içinin civcivlerden çok başka olduğunu anlamam uzun sürmedi. Civcivlerim yumuşacıkken bu balık kauçuk gibi sert ve kaygandı. Derisinde iğne gibi batan tuhaf şeyler vardı. Sonra onu da gömdüm. Ve küçük ziyaretlerim başladı. Bu sıralarda iki köpek ve mahallenin tüm kedilerini ben besliyordum. mezarlığı onlardan korumak pek kolay Olmuyordu.
Bir gün mahallenin kedilerinden birini ağzında öldürdüğü yada ölü bulduğu küçük bir yılanla koşarken gördüm. yılanı alıp önce içini açtım. Sonu elbette mezarlığım oldu. Hepsi aynı şekilde kurtlanıp kuruyordu. Sonra büyüdük. Mezarlıklarımız da büyüdü. Sevdiğimiz insanlar da bir bir ölmeye başladı. Şimdi Her mezarlık ziyaretimde aklıma küçükken yaptığım saçma deneyler ve çıkarımlarım gelir. Neyi anlamaya çalışıyordum hala bilmiyorum. Bazen eski mezarların kenarlarından insan kemiği parçaları çıkar. Belki küçük bir eklem kemiği. Ağaçlar ve toprak böceklerle doludur. Biraz daha aşağısıysa taze Eti kemiren kurtçuklarla. Her şeyden tiksinen ben hala bunlardan tiksinmem. Ve hala aynı çocuksu şey aklıma gelir. " biz sevdiklerimizi yeterince çok sevmediğimiz ve onları koruyamayıp yalnız bıraktığımız için içlerindeki çirkin kurtçuklar onları alt etti."