ben bir keresinde yanlışlıkla civcivin üstüne basmıştım ve göt kısmı patlamıştı. sonra iğneyle dikmiştim. resmen rezil bir çocukmuşum ya. allah affeder inşallah :(
kışın çeşmeden fanusa doldurduğum buz gibi suyun içine alman lepistesini atmak. suyunu değiştirirken hep böyle yapardım. dişi balık beyaz renk iken resmen simsiyah oluyor ve deli gibi yüzmeye başlıyordu. bu durum dakikalarca da sürüyordu. kendisinden pek de bilmeden yapıtığım bu durum için özür diliyorum ama o da canilikte oldukça sabıklalıydı. gözümün önünde yavruladığı yavrusunu yedi ve diğer cins lepisteslerin de hepsini öldürdü.
Annem sadece kardeşime su tabancası alabilmişti. Dışarıyı çıkmayı sevmediğinden balkondan çimenlerin üzerine sıkıyordu, su bittikçe lavabodan doldurup mutluluğu kaçmaması için telaşla tekrar balkona koşuyordu. Annem de çocuğunun güldüğünü gururla izliyordu. ikisi de balkonda ve ben içeride mantığı ve sebebi olmayan öfkemle başbaşaydım. Gerçekten bir sebebi yoktu, kardeşim mutluydu ve ben buna öfkeleniyordum. Bazı şeylerin sebebi yoktur. Öfkemin tavan yaptığı bir anda balkona koştum. Sırasıyla; beni görmeden önceki gülüşünü, gördükten sonraki şaşkınlığını ve sarı su tabancasından gelen çatırtılarla aynı orantıda gözyaşlarını hiç unutamadım. Bu anıyı hatırlayıp gizlice ağladığım, gidip "ayağa kalksana bir sarılalım" diye gizlice özürlendiğim çoktur. Siz kardeşlerinize önem verin ve sarı su tabancalarına gözünüz gibi bakın.
kertenkelelerin kuyrukları koptuğunda hareket ettiklerini farkedip bütün yaz peşlerinde dolanmıştım taki çatıdan düşene kadar misket niyetine hamam böcekleri ve sümüklü böceklerle oynardık hatta kuzenimi sümüklü böcekler uzaylı antenleriyle seni alıp götürür diye kandırıp üstüne atardım bunların dışında bide sayılırmı bilmiyorum 9.sınıftı nuri vardı kafasını biyoloji hocası koparmıştı sonra kitini yüzünden cesedini kesip biçmek zorunda kalmıştım çok pişmanım.
tırnak makası ile karıncaların antenlerini kesip salardım. zavallılar ne tarafa gideceğini bilmeden acı içinde sağa sola dönüp dururlardı. biraz bu halini izlerdim daha sonra ayaklarını uçlarından kesmeye başlardım. o zamanda bi ayağı kısa diğeri uzun paytak paytak yürürlerdi. en sonda kafalarını tırnak makasının kenar ile ezip can çekişmesini izlerdim. büyük karınca oldumu dişlerini keserdim bu da farklı bir fantezimdi karıncalar üzerinde.
o zamanlar bunları neden yapıyormuşum diye düşündüm şimdi. çocukluk işte diyorum.
ama şimdi acıdım o karıncalara. keşke öyle yapmasaymışım ama çocukluk işte..
Sırf adlarımızın kesişim kümesi var diye solucanları kendime yakın görüp, vücutlarını üçe dörde beşe bölüp, çoğalmalarını sağlayarak popülasyonu artırmak.
kurbağaları onlara sinek vermek vaadi ile yazlığın arka bahçesinde toplayıp tüm gün, bir yılanın gelip onları nasıl öldüreceğini izlemek. benim için deneyden öteye geçemedi çünkü o yılan hiç gelmedi.
Ne kaplumbağa, ne ciciv ne de karınca. Hiçbirine işkence etmedim.
Ne kadar da akıllı ve usluymuşum. Şaka şaka zıplayıp hopluyordum, zararım kendimeydi.
eskiden telli küçük ocaklar vardı, 4 yaşındayken 1 yaşındaki kardeşimi ocağa bırakıp fişi takmışım. annem mutfağa geldiğinde kardeşimi öyle görünce eli ayağı birbirine girmiş hemen fişi çekmiş, sonradan bakmış ki elektrikler kesik. verilmiş sadakamız varmış yoksa o yaşta ilk cinayetimi işleyecektim.
not: hiç cinayetim yok, işbu entry eğer o gün kardeşim ölseydi başka cinayetler de işleyecek psikolojiye girecegimi düşündüğümden yazılmıştır.
bebekken su kaplumbağamızın kafasını koparmıştım. 7-8 yaşlarındayken de karıncaların dişini çekiyorduk amk. hatta birinin dişini çekerken yanllışlıkla kafasını çektim. o arada zaten beni ısırmıştı. kafası ısırmış olarak elimde kaldı.
Pringles yemistim, kedi vardi onunla beraber yiyorduk cardakta oturmustuk. Pringlesin dibi kalmisti bende kedi yesin diye kediyi pringles kutusunun icine sokmustum. Sonra miyavlamaya baslamisti ve ardindan geri cikarttim. Ama aklimdaki dusunce son kalan kirintilari kedinin yemesiydi.