lazımlığa kaka yapıp o kakayı kafaya sürmek.
merabalaşmak yerine o kişinin bacağına sarılıp (küçükken boy yetiyo) o kişiyi yürütmek.
tuvaletini yaptıktan sonra direk donu çekip kalkmak.
köpeğin kıçına ağacın küçük dallarını sokmaya çalışmak (zavallı hayvan)
sürekli yalan söylemek.
zamanın ingilizce şarkılarını uydurarak söyleyip bütün aile fertlerinin önünde dans etmek.
elini merdaneli çamaşır makinesine kaptırmak. hatta sonrasında travmaya bağlı olarak banyoda bulunmasından mütevellit duşa girerken onu çıkarttırmam bizimkilere...
ananemin yeni yaptığı kavonoz kavonoz reçellere kolonyalar dökmem, tam dedem ağzına alıyorken yeme ölürsün! diye uyarıp gözyaşlarıma izin vermiştim, lise dergisinde bile sayfa buldu:ananemin reçelleri...
5-6 yaslarındayken her gün düzenli olarak saat 6 ile 7 arası sokak kapısının önünde ayakları havaya dikerek avazı çıkasıya kadar ağlamak akabinde "anne benim sinirim geçti" deyip hiç bir şey olmamış gibi hayatın olağan akışına uymak.evet o ruh hastası çocuk bendim.
karınca seri katilliği yapmak. şimdi sözlük semalarında süzülen şu masum insan, bir zamanlar azılı bir katildi.
halının üstünde benim gibi bir caniden bi haber gezinen karıncaları tenhada kıstırıp öldürürdüm, hemde ellerimle ezerek. sonrada onları halıya gömerdim. karınca mezarlığım vardı benim. sonra o mezarları tek tek açardım fakat hiç bir zaman öldürdüğüm karıncaları gömdüğüm yerde bulamadım. hortlaklara inanmam bu sebepledir.
hiç abartısız günün yarısını harcayıp birkaç tane kara sineği yakalayıp kavanoza koymak suretiyle çalkalayarak hayvanları sersem etmek, ardından daha önce hazırlanmış olan iğne iplik yardımıyla onları sırtlarından * ipe dizip bir zemine bırakarak el yapımı tırtıl yapmış olmanın keyfiyle onları izlemek.
saçmalık hayata bakış açımla başlamış olsa gerek.. okul biter eve gelirdim neden sokakta gezmezsem? hemen oturur bir an önce ödevleri yapardım, annem babam eve geldiğinde evden çıkmak için yalan söylememek içindi sanırım bütün bunlar. tabi ebeveynler çalışınca onlar işten eve gelene kadar küçük kardeşimle evde durma görevi yanlis hataya ait. kat kaloriferiyle ısınan apartmanın en üst katında bir evimiz vardı ve yakıt parası çok tuzlu olmasın diye koca salonun kaloriferleri genellikle kapalı olurdu. ben de kış günü bütün evin sıcağı dururken üzerime uzun kollu bir kıyafet bulur küçük bir plastik topla kendi kendime o soğuk salonda maç yapardım. saatler boyunca aynı topa 2 takım adına da vurur hem de maçı ben sunardım. yorulurdum deliler gibi koşar dururdum, galibini bile benim belirleyeceğim bir maç olurdu. sıkardı insanı ama yapılabilecekler arasında hep televizyonun önüne geçerdi nedense.. gerçekten de acayip geliyor şimdi. *
misafirler gittikten sonra boş çay bardaklarının dibinde kalan çayı tek bir bardakta toplayıp, haltmış gibi keyifli keyifli içmek. bu acayiplik annenin yakalamasıyla son bulmuştur.