bugün

kuzenimle 5 yaşlarındayken mahallenin dışındaki geniş alana çıkıp bağıra çağıra şarkı söylerdik insanlar ilgilenir de ünlü oluruz diye.
Aynı kuzenle yüzümüze Vişneleri sürüp gözlerimiz kapalı mahallenin sokaklarında dolaşırdık.
Barbie bebekleri seviştirip evlendirmek. Bizzat kendim yapıyordum Barbie ve Ken favorimdi.
plastik motorla merdiven inmeye çalışmak.
Annemden mutfakta oynamak icin izin aldiktan sonra bir cay bardagina biraz su koyup icine azicik ketcap, mayonez, karabiber, pulbiber, cay, seker, tuz, nane, kekik, tarcin, turk kahvesi ve bilimum baharatlar ekleyerek zehirli bir karisim yapmak. Sadece burnumla koklayip tadina bakma cesareti bulamazdim kendimde. Sonra da anneme babama "yemek ister misin?" diye sorardim. Hep cope gitti. Karinca filan beslerim diyordum acidim sonra hayvanlara.

Not: tadini hala igrenerek merak ederim.
komşunun evine sıçıp sonrasında uyuya kalmak mesela.
her akşam yatmadan önce;
"allah'ım nolur uyandığımda saçlarım uzamış olsun.",
"allah'ım nolur ben uyurken yatağıma böcekler gelmesin."
gibi abuk dualar etmek.

not: bir gün tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim sarmaşık özlü bioblas ve böcek ilacı satın aldım ve her akşam yatmadan önce rahmetli böcekler için fatiha okudum.
çubuk krakerden sigara yapmak.
balkona çıkıp milletin kafasına su dökmek.
camdan insanların kafasına tebeşir atıp, saklanmak.
Kuzenimin balkonundan Daglar falan gozukuyordu pek uzakta durbunle bakılınca agaclar gozukuyordu.
Palmıyeye benzediği için agaclar orayı Miami sandım ve anneme sordum orası miami mi diye hayır dediysede inanmadım kesin benden gizliyorlar gitmek isterim diye düşündüm.
Belli bir yaşa kadar buna inandım ve hayalimde cılgın partiler düşledim orada.. yazık bana.
Amcaya açılan pipi.
düğünde atılan paraları kapar cebe indirirdik. sonra çatapat alırdık.

o zamanlar hayat düğün tadındaydı.
Elmayı tadı muza benzesin diye duvara 5-10 defa atıp ezerdik, öyle yerdik. Benzerdi de denemesi bedava. Öncenin editi: attıktan sonra yıkardık tabiki
apartmanda yere paketinden çıkmış yere düşmüş ve bir kısmı yerde erimiş çikolatayı yerden alıp yemiştim. hala kendimden tiksiniyorum!
Kapının arkasına geçip odaya ilk gireni korkutmak. dünyaya nasıl bir garip canlı getirdilerse. ne anlıyordum bundan? Ama korkan kişiyle gülmemiz de cabasıydı. biz büyüdük ve kirlendi dünya.
babamla bilek güreşi yapıp kaybettiğimizde bana,

"beni yenmek için bir fırın ekmek yemen lazım" demişti.

ben de o gün anneme evdeki fırında, bir fırın dolusu ekmek kızarttırıp yemiştim.

akşam babam eve gelince "gel bakalım geeel, gel de bir kırayım bileğini" dedim.

yine bilek güreşi yaptık yine yendi.

tabi ben deliye döndüm "koskoca adamsın yalan söylemeye utanmıyor musun, hani bir fırın ekmek yeyince oluyordu" diye sordum.

bana dönüp,

"ahaha, o fırın değil be oğlum, ekmek fırını" diye cevap verdi.

"heee ondan olmadı yani" dedim.

gülerek uzaklaştı.

o gün bu gündür ne zaman fırın görsem hırs yaparım.
Bir ayağımı taşın üstüne koyup dakikalarca dönmem başım dönüp yere düştükten sonra biraz dinlenip aynısını diğer ayağımla tekrarlamam.

Aşı vurulmayı ve başımın dönmesini çok seviyordum. Biraz mazoşist bir yapım varda.
Muz agacindaki o mor seyi kesip kulağa küpe yapmak...
Muz agaci olmayan anlamayamaz...
Muz kabuğunun üstüne basıp kaymayı denemek.
Mutfakta görüp görebileceğiniz her şeyden biraz kırpıp kaba doldurmak. sonra çıkan garip çözeltiyi ne iğrenç koktu be diyip boşaltmak. her hafta tekrarlardım. *.
salak gibi "acabağ şunu koyduğumda patlar mı ya" diye korkardım. *
karanlik odaya yesil sandalyemi goturup sarki soyleyip agliyodum. 5 yasimda falam.
damdan aşağı sarkmak.

ben yapıyordum.
Çocukken bir çok sabukluk yaptım da hiç abukluk yapmadım.
dedenin uyurken kel kafasını renkli boya ile boyayıp sokakta rezil olmasını sağlamak.
uyumak. çocukluğum uyuyarak geçti. belki de o yüzden hiçbir şey hatırlamıyorum.