sigara alamayacak kadar fakir aile çocuklarının başvurduğu yöntemdir.
Hiçbir şey doğru dürüst yokken, evlerde içmeye su dahi bulunamazken, sigara içme alışkanlığı vardı maalesef.
Ben o zamanlar, bir elimde tel ile yerdeki çemberi çevirip kovalıyordum. Evin anahtarı içeride kaldığında, camdan girip içeriden kapıyı açacak kadar ufaktım. Bir küçük kıç minderini döşek niyetine kullanır, kulağımın arkasına kalem asardım. Merceklerle kağıt yakar, dikenlerden makas yapardım o yıllarda.
Mahallemizde ise bizden yaşça çok büyük (o dönemler 13-14) olan Nadir abi vardı. Nadir abi kötü huylar açısından mahallenin "piç bahattin" niteliğindeki çocuğuydu. Taş savaşlarında az kafa yarmadı, az düşmedi ağaçlara çıkarken, mahalle maçlarında az kırmadı kolunu. Ama suçu yok. Babası sigara içtiği için, o da buna özeniyordu muhtemelen. Tabi kimi zaman "pöçük" dediğimiz izmaritlerden sigara yapardı ama, bazen de kağıt sarıp sigara gibi içerdi.
Pöçük içmek o zaman mahalledeki teyzeler tarafından en çok ayıplanan şeydi, o gün de Nadir abinin midesi kaldırmamış olacak ki, "çimsa light" marka çimento kağıtlarından bir demet alıp, çakmağı evden kaçırıp getirmiş. Başladı sarıp sarıp içmeye. Ben korku dolu gözlerle izliyorum Nadir abiyi. Çünkü annemin en pislik şey olarak gördüğü işlemi yapmakta. Aynı zamanda yaşıtlarım ve ben de, mahalledeki teyzelerin haber alma ekibinde istihbarat timi ni oluşturduğumuz için de içimde bir görev bilinci var. Nadir abi sarıp sarıp içine çekiyor çimento kağıtlarını. Arada bir cebinden çağla-erik vs çıkarıp bana veriyor. En son da, bizlerin "kemik" dediği beyaz bir misket çıkarıp cebinden, bana verdi "bak sakın kimseye söyleme tamam mı lan" diye güldü yanağımı sıktı ve uzaklaştı oradan. ha bir de küçük bahçe çamlarının küçük bir meyvesi vardı bilirseniz, ondan birkaç tane çiğneyip tükürdü ki ağzı kokmasın.
Çocuktan al haberi derler ya, ondan mı yoksa nadir abi nin sıkı sıkı tembihlemesinden mi bilmem ama, ilk iş olarak olayı anlattım eve girince.
B.B.B. : Anne nadir abi var ya, kağıt içiyo.
annem : yüzünde baba çıkasıca (baba bir çeşit büyük yara).
Annem hemen Nadir abi nin annesi rahmetli elif teyzeye durumu anlatmış, elif teyze de nadir abiyi dövmüştü.
Ama bu vicdanımı rahatlatmaya yetmemişti. misketlerimin arasına katamadığım bir misket vardı. hak ettiğimi düşünmedim onu. Oynayıp kazanmamıştım da üstelik. Söylediğim için artık bir numarası kalmadı. Cebimde bir ağırlık bir ateş topu taşıyordum sanki. Sabah kahvaltısında artık bir yol ayrımında hissediyordum kendimi ve vicdanım beni rahatsız ediyordu.
B.B.B. : Annee, hani Nadir abi sigara içiyodu ya; söylemeyeyim diye de kemik misket verdi baak.
annem : Götür ver yavrum artık, söyledin. Böyle şeyleri de kabul etme.
kahvaltı bittiğinde, soluğu nadir abi lerin evinin önünde aldım. Mevsim yaz, ve müstakil ev olduğundan oralar hep, demir kapı açıktı içeri bağırdım.
B.B.B. : Nadir abii, al kemik misketi ben söyledim.
dedikten sonra demir kapıdan içeri fırlattım. Annesi gülerek geldi tekrar söyledim nerde kağıt içtiğini. Nadir abi geldi, al lan misket de senin olsun verme diye güldü. ben yine de almadım o misketi.
Döndüm evime doğru.
82 misketim var, alsam 14. kemik misket olacaktı diyordum kendi kendime. Neyse dedim gidip en iyisi misketlerle, evde halıdaki yuvarlakları kuyu gibi kullanarak "kuyu" oynayayım. Yerdeki taşlara vura vura, evime döndüm.
not: bir çocuğa doğru sözlü olmak ve rüşvetçi olmamak ancak böyle aşılanabilirdi sevgili anneciğim! Teşekkür ediyorum.
not2: işbu yazı geçen hafta vefat eden elif teyze' ye adanmıştır.