Tuvalete atlayıp boğulan, dede tarafından ezildikten sonra bi iki saat kadar organları* dışarda yaşayıp ölen, balkona tırmanan kedi tarafından yenilen, gitsin köyde güzel güzel yaşasın diye köye gönderilen ama köyde de camış tarafından ezilen; hiçbir zaman tavuk olduğunu göremediğim civcivdir. Her seferinde kısa süreli üzmüştür. Uzun süreli yas tutamadık olm çocuğuz daha, yenisi gelir gelmez unuttuk.
bir tas suyu karton kutunun içine koyup civcivi de içine koydum. civciv tasın içine düşmüş su içiyim derken... zatüre olmuş hayvan inleye inleye öldü ertesi sabaha kadar. lambalar yaktık su ısıttık koyduk olmadı. çok üzülmüştüm.
biraz büyüdükten sonra -hayata sıkıca tutunabilmiş- tavuğun anne-babanın koyacak yer bulamamasından ötürü hayvancılara satılmasıyla son bulan hadise. hayvancağızların ahlarını aldıysak vay halimize.
Anne babamın verdiği harçlıkları bi kenara saklayarak almıştım. olgunlaşmaya başlamışken evimizin bahçesinde top oynarken istemeden de olsa hedef alarak yaraladığım civcivim. huzur içinde yat
on tane almıştık, onlara bakmaktan başka derdim yoktu küçükken, her on dakika da bir yanlarına gider bakardım, gözlerini yavaş yavaş kapatıp açarlardı. bazen kapatacak bir daha açmayacak diye korkuyordum.
çok küçükler diye de büyük bir akvaryumun içine koymuştuk tabi içinde su yok. üzerine de seyyar lamba yakmıştık ki lambanın ışığı ile ısınlar üşümesinler. gün geçtikçe büyüyorlardı. artık bokları bile kokmaya başlamıştı.
misafirliğe gelen komşu çocuklarına da göstermiştim, bakıyorduk onları seviyordum. sonra annem hadi gelin çocuklar bisküvi yeyin diye bize içeri çağırdığın da, komşunun çocuğu ben odadan çıktıktan sonra lambanın ayarı ile oynamış küçük civcivlere beş santim daha yaklaştırmış ve iki saat içinde hepsi de sıcaktan ölmüş. çok üzülmüştüm. arkadaşım da küçüktü bilmiyordu belki ama yine de orospu çocuğu demekten de kendimi alamıyorum.
net hatırlıyorum, çocukluğumda normal civcivler 250bindi, renkli civcivler 350bindi, ilk okula giderken günlük 100bin lira harçlık aldığımı göz önünde bulundurursak şuan ki değeri 10 liraya filan tekabül edebilir.
neyse bi gün annem pembe renklisinden aldı bana bi tane, eve götürür götürmez yıkadım hızlı hızlı acaba kendi rengi mi diye. boyası aktı tabi. ardından hızla büyümeye başladı arka balkona koyduk. ordan aşşağı atlayıp sitenin içinde başı boş koşturuyodu. bildiğin kocaman horoz oldu, annem de temizlikçi kadına verdi. o da köyde bi komşusuna vermiş. 1 hafta sonra hayvan, kadının küçük oğlunun gözüne atlayıp gözünü kör etmiş.
günlerce ağladım, kendimi sorumlu tuttum, vicdan azabı çektim ve civcivden de horozdan da nefret ettim. hala nefret ederim.
o zamanlar sanırım ortaokul 1. sınıfa gidiyorum. bir arkadaşım vardı abdullah. apo derdik biz ona. imralı'dakinden haberimiz yoktu. şişman ayı gibi bir şeydi.
bir gün okulda konuşuyorduk dedi ''civciv alalım'' ben tamam falan dedim ama ailemin izni yok. onun bağ evi varmış orada bakacakmış. bizde apartman bebesiyiz. *
kafaya taktım, bende alıcam. paramda var cebimde. geçmiş gün ne kadar olduğunu hatırlamıyorum. pazara gittik, o 2 tane civciv aldı ben 1 tane aldım. eve geldiiiim...
evde ağabeyim ve ablam var. ağabeyim şaşırdı, bu ne oğlum triplerine girdi. ben bakıcam buna diyorum yok diyor. en sonunda ikna oldu. bana ''tavukçu'' demeye başladı.
civciv ilk saatlerde hoş güzeldi, ardından cik cik ötmeye başladı. kafa sikiyordu yani. ağabeyimin aklına uyarak civcivi aldığım pazara geri götürdüm. verdiğim parayı da geri almadım. * civciv başımdan gitsin diye. o sesi duyduktan sonra bende istemedim zaten.
Karton kutuda beslenir, otlar arasındaki böceklerle beslendiği öğrenilince fazla böcek yedirilip aynı gün ölmesine sebep olunabilir.
Yürek burkan anılar arasında yerini alır.