adeta barnebau stadyumundasınızdır. yaş en fazla 5 tabi rakip güçlü. onun yaşı 13.
kanepenin sol ayağı ile orta ayağı arasındaki yer kalenizdir. 10 da devre 20 de biter. abi ise karşıdaki televizyon masasını kale yapmıştır.
çok sıkı bir maç başlar, bilinen tüm futbolcuların ismi söylenerek saldırılır. tekme tokat havada uçuşur, sahadan kemik sesleri gelmektedir. ayrıca kanepenin bir tarafına oturan anne, bir ayağı ile de kalecilik görevini yerine getirmektedir.
durup durup kural uydurursunuz, kendi kalenize gol atıp "kendi kalesine atılan sayılmaz" dersiniz, sonra başlar gıcık abi kendi kalesine yirmibeş tane gol atar. elle kurtarırsınız bir golü, "elle oynamak serbest" dersiniz. abi adeta taffarel mübarek her topu eliyle tutuyo.
Sonra arada bir tekmeleriniz abinize çarptığında, parmaklarınız acır, abiniz birden "sağlık görevlileri sahaya iniyor" diyerek gelir, ağlayan kardeşinin tüm parmaklarını çıtlatır, bağırtır. hırslandırır geri ayağa kaldırır.
ikinci yarıda ise, rakip kale büyümüştür. kanepenin sol ayağı ile sağ ayağı arası!
sizin ise kalenizin üst tarafını tutan bir masa örtüsü.
Tüm bunların oynandığı bir adet, karpuz dilimi desenli balondan hallice top vardır.her akşam maç bittiğinde ise kırılan sürahiler, bardaklar, yıkılan soba boruları, ama galibiyetin haklı gururu doludur o salonda.
çoğu yetişkinin çocukken en sevdiği eğlencedir salonda futbol oynamak, anne evden yokken oyun oynanır ve bitirilir, anne eve geldiğinde halının yerinden oynadığını anlamaması için bin bir güçlükle iki halı aynı seviyeye getirilir.
çok saksı kırdık, çok cam indirdik. ve daha önemlisi sayısızca azar işittik ama salonda futbol oynamanın tadı bambaşkaydı be. paha biçilemez diye bişey tutturulmuş ya işte tam buraya çuk oturuyor.
Kaç yaşına gelinsede geriye dönüp bakıldığında insanın unutamadığı çocukluğuna dair bir kaç olaydan biridir. Vazo indirmek, bibloları kırmakla birleşen anne baba ne der korkusuyla bütünleşen ama insanı şu anda aldığı bütün zevklerin üstüne taşıyan bir eylemdir. Zamanın en meşhur topçuları seçilir; futbol, güreş bütünleşir. Yenen yenilenle öbürkü maça kadar dalga geçer, nasıl koydum falan der. Hayatınız olur, sinir olursunuz, sevinirsiniz, tek derdiniz öbürkü maçları olmak olur.
minik elyaf bebek topları ile zevki doruklarda yaşarsınız salon futbolunda.
benim vardı o toplardan, ve bu işi ciddiye alıyordum, okuyun pişman olmazsınız.
şampiyonlar ligini salondaki televizyondan izlerdim, kura çekimini, maçları, maç öncesi hangi dizi varsa onu bile. o zamanlar halılar serilirdi, ve inanın salonda tek yaşayan benim. misafir gelmez bize, salonda oturulmaz. benim bilgisayarım vardır o yüzden salon benim odam gibi yıllardır, o yıllarda da öyleydi.
kağıtlara 32 tane takım adı yazar, bunları karıştırır torba niyetine kültablalarına koyardım ve 4 er takımlı 8 grubu kura çekimi ile belirler, her takımı her grubu ayrı bir kağıda yazardım. yanlarında da 3 er boşluk, deplasmanını oynatmazdım elbet. ama tüm grup maçlarını oynatırdım tek tek, sonra 16, çeyrek, yarı final ve finali oynatırdım. maçlarda toplam 5 gol hakkı vardı ve sırayla her takıma atak yaptırırdım, bu şekilde şampiyonlar ligi oynardım.
ayrıca karşı duvardaki kanepenin dibini kale olarak kullanırdım, salonun ortasındaki kanepe de baraj olurdu, inanın o topa deli gibi falso verdirirdim artık deli gibi oynar olmuştum.
yine kağıtlara futbolcu isimleri yazar her birine 5 er frikik attırırdım ve şampiyona düzenlerdim.
eskiden topa vuramadığım için kaleci yapılırdım, sonra bunu ciddiye alıp futbol okuluna gitmediğim halde lise takımına seçildim azmedip. ama bu salon futbolunu oynaya oynaya ergenlik yıllarımı son vuruşları abartısız 20 puanlık bir forvet olarak geçirmiştim.
hentbol toplarıyla da oynanabilirdi. karşılıklı iki kapı açılır kaleler olurdu. el kullanmak yoktu. golden sonra dönem oyuncularından "kaan dobra - dobra dobra" gibi garip tempolar kurulurdu. sonra top sekti ampul tuz oldu. anne çığlığı ve uçan terlikler. hepsi bir zevkti işte. çocukluğumu verin bana çocukluğumu.
alt komşunun oklavayla duvarlara koşmasını, onu dağlara taşlara vurmasını beraberinde getiren bu mükemmel eylemi; güdümlü anne terliği tek celsede bitirir.
her erkek çocuğunun yaptığı eylemdir. yapmayan erkek ibnedir net.
pamuk topum vardı o zamanlar, yumuşacık içi dolu turşucuk bir toptu. kendimce oynadığım futbolcular. ronaldo, zidane, raul, nedved, davids olurdum çoğu zaman. bir de evimizde sehpamız vardı. kale yapmıştım onu da. dünya'nın bütün kötülüğünden habersiz ''ronaldo vurdu gool'' gibi spikerlikte yapardım çoğu zaman.
bir keresinde raul olmuştum tam yarım vole vurayım derken, yere düştüm feci bir şekilde kolumu ağrıttım. ama jübilemi yapmadım tabi. 1998 dünya kupası benim evimde oynanmıştı adeta...
özlüyor insan, hey gidi günler diyor bazen. ama o günlerin geri gelmeyeceğini bilerek...
çoraptan yapılan topla sandalyenin doksanına çaktıktan Sonra, gol sevincini halida kayarak kutlamaktan ayakların üzeri biçilmiş halde yaşanmış Bir çocukluğu geride bırakmaktır.
Diz çökemezdik o yüzden.
Belki de türk insanının kimsenin Önünde diz çökmemesi bundandır lan. Olamaz mı?