Bu kitabı, kapağında ne demek istediğini anlamadığım için 3 kere bitirdim ve psikolojim bozuldu. En sonunda anladım ki gülten dayıoğlu kitabın yazarıymış. Tabi o zamanlar yüklem denilen cümle ögesini hala daha kafamda tam olarak oturtamadığımdan ve nokta koyulmamasından mütevellit anlamada güçlük çektiğim kitap kapağı cümlesiydi.
(bkz: gulyabani) sonunda çok şaşırmıştım, inançlarımız konusundacne kadar yanılıyor olduğumuzu alaycı bir dille anlatmış yazarımız, belki de ileride inançsız biri olmamı bu kitap sağlamıştır.
çocukken martı'yı okumuştum.
jonathan livingston'un diğer martılar tarafından dışlanması beni hüzne, karamsarlığa itmişti. sonradan özgür oluşu ile bir nebze umut verse de genel bir yargı olarak 'kimsenin seni anlamaması, kimsenin seni gibi olmaması' düşüncesini çıkarmıştım ve halen daha böyledir bende. içten içe diğer insanları küçümsüyor da olabilirim ama hepsinden ümidi kesmiş vaziyetteyim.
Okurken kendimi acayip kaptırırdım. Sanki adada o maceraları ben yaşıyordum o derece. En az 5-6 sefer okumuşumdur. Her seferinde aynı heyecanı alıyordum. Simdi okusam o kadar etkilenmem tabi.
bulmak için kitapçı kitapçı gezdiğim kitaptır kendisi. Kitabın son sayfasında hüngür hüngür ağlamıştım. öyle etkilemişti. Türkçe hocası dönüşümlü okuyalım, biraz kültürlenelim diye aldırırdı. sonra ne mi oldu? kültürlenelim diye alınan kitap çalındı. canım ülkemin güzel insanları.
stephen king'in "o" romanı 1 hafta yalnız uyuyamamıştım ne zaman gözümü kapatsam canavar yumurtası çiğniyordum. hala palyaço görsem bir tırsma gelir bu kitap yüzünden.
kuşkusuz pamuk prenses ve yedi cüceler. ulan öptüğüm kızla evleneceğimi sanırdım. o yüzden 10 yıl boyunca sevgilim olmamıştı.
not:( farkındayım çok aptalmışım)