Pazarda kaybolmayan var mı?
Hatırladığım kadarıyla bigün babamla pazar alışverişine gittiğimiz de boyumunda kısa olmasından dolayı babamı ceketinden takip ediyorum.
Aynı ceketten bir başkasında da olmasıyla olaylar karıştı.
Babam çabuk farketmiş yokluğumu da çok uzaklaşmadan yakaladı beni.
çocuklukta da mevcut olan dikkat dağınıklığı nedeniyle özellikle her pazar kaybolurdum. sonra gider evimize yakın çıkış kapısında beklerdim nasılsa çıkmak zorundalar diye düşünüp. pazar yerinin kapısında civciv satan amcayla kanka olmuştuk bir kaç sefer sonra.
önce bir alkış alalım sayın yazarlar. harbiden hatta cidden söylüyorum evin önünde kaybolmak ya da kaybolduğunu sanmak her babayiğidin harcı değildir.
Fazla şakacı bir sülaleye sahipseniz o kaybolma anısı anlatılır da anlatılır amk ben bilirim bunu, yıllar sonra bile sizi bırakmayan, adeta sicilinize işlemiş ve sizinle beraber ölüme kadar gitmeye kararlı bir lekedir resmen.
kaç yaşındayım hatırlamıyorum işte o kadar uzak yıllar. tahminen 6 ile 7 yaşlarındayım. köye gitmekle kalmamış yazın sıcağında yaylamıza çıkmıştık. yol boyunca çeşitli hayvanlar, bitkiler ve doğa güzellikleri görmemden dolayı epey mutlu olmuş ağzım kulaklarıma varmıştı ama biz bir türlü yayla evimizin olduğu obaya varamamıştık. dağların kıyısında oyulmuş yollardan geçtik, koyunları süren çobana selam verdik, buz gibi yayla sularından içtik. az gittik uz gittik, sisin çökmeye başlamasıyla birlikte yayla evimize vardık.
yaylaya gidenler iyi bilir, gündüz kavuran güneş gece göt donduran, kıç kesen soğuklara bırakır yerini. öğleden sonra yazlık kıyafetlerle çıktığım yolculukta düşünceli annem yanında ne olur ne olmaz mantığıyla taşıdığı hırkamı giydirerek üşümemi engellemişti. hava bayağı soğumuş, nefes alıp verirken ağzımızdan çıkan hava belli olur hale gelmişti.
arabadan çıktım, kapıyı açan dedeme doğru koştum. dedem kucağına alıp her zamanki gibi "tosun hep aynısın hiç mi büyümedin sen" dedi.
hem tosun deyip ele güne rezil ediyor hem de hiç büyümedin diyor. zor allasen bu dedeleri anlamak.
eve girdik yazın yüzünde yorgana sarılarak uyuduk. hayatımda geçirdiğim en huzurlu yaz gecesiydi. gecenin bilmem kaçıydı, fare seslerinden korkmuş tuvalete gitmeye çekinmiştim. hızlı bir şekilde ışığı yakmak için düğmelere elimi değdirmeye çalıştım lakin beceremedim, düğmeler bir karış yukarıda kalmıştı. duvarlara tutuna tutuna o karanlıkta antre nin ışığı bulma çabasına girdim. fosforlu ışık düğmeleri parlıyordu hemen gördüm ve biraz daha aşağıya monte edilmişti.
ışığı yakmamla birlikte derin bir ohh çektim. altıma etmek üzere iken tuvalete attım kendimi. işimi gördükten sonra bir bardak su içmek için mutfağa yöneldim. tam musluğu açtım suyu dolduruyorum tek katlı yayla evinin penceresinden acı bir miyavvv sesi. suyumu içtim sesin geldiği yöne bakıp sevimli alacalı kedi yavrusunu gördüm. soğuktan olmalıydı ki büzüşmüş bir halde acı acı miyavlıyordu. acıdım, minicik yavruya, kediyi aldığım gibi eve getirdim, mutfağın ışığını açıp önüne dolaptan çıkardığım taze manda sütünü ısıtıp koydum. diliyle yavaş yavaş sütten almaya başlamıştı ki aniden sütü bırakıp açık kalan kapıdan dışarı fırladı gitti. kedinin nankör bir canlı olduğunu ilk o zaman anlamıştım. peşinden koştum ama velet hemen güzden kaybolmuştu. gecenin bilmem kaçı sırf kediyi bulabilmek için evden çıkıp bayağı uzaklaşmıştım ya da öyle sanmıştım. geri eve gideyim diyerek evin yolunu tutacaktım ama yeni geldiğim evin yerini hatırlayamadım.
köpek sesleri, kurt ulumlarıyla iyice korktum ve delice bağırmaya başladım,
- adım callofcu, babam polis ahmet, annem zeynep, ankaradan geldim, kayboldum, kimse yok mu, dedem emir.. adım callofcu, babam polis memuru ahmet, annem zeynep, kaybollldum..
çocukluk işte evin önünde kayboldum sanmışım. kurduğum cümleler oldukça muazzam. kayboldum diye en son avazımın çıktığı kadar bağırdığımı hayal meyal hatırlayabiliyorum.
önünde durduğum kapı açıldı, korkudan altıma yapmak üzereyken babam çıktı kapıdan. hemen kucağına atladım, babağğ diye bağırarak. çok korkmuştum. babam "hadi git yat" dedi. sonrasında babamın sıcak kucağından buz gibi soğuk yatağa bırakılıp uyuyuvermişim.
o an her şey olup bitmişti ama, aslında her şey ondan sonra başlıyordu. yaz tatillerinde ne zaman köye gitsem hal hatır sorulmadan "sen küçükken evin önünde kaybolmuştun muahahaha" muhabbetleri alır başını gider.
lan iyi ki kaybolduk ne hala hatırlatır durursunuz anlamam.
_____________________________________________________________________________________________________________________________
gecenin bir saatinde evin önünde kaybolduğunu sanan çocuğun haykırışını duyan babasının gelmesiyle son bulan çocukluk çarpıntısı.
______________________________________________________________________________________________________________________________
20 kilometre uzaklıktan geri dönmüş biri olarak söylüyorum. eğer çocuk ne yaptığının farkındaysa hiç sorun değildir. ama ebeveyni sıçırtır. eve geldiğimde annem düşüp bayılmıştı.
dünyanın ne kadar büyük kendinizin ise ne kadar küçük olduğunuzu anladığınız, kalp atışlarınızın 2.5/sn'ye ulaştığı hemen herkesin yaşamış olduğunu düşündüğüm bir deneyimdir. sonunda bulunmanın verdiği huzur ve rahatlık duygusu yenilen fırça ve tokatlarla perçimlenir.
kayboldumu öyle on dakikada ortaya çıkmayacan çocuklukta; ailen istanbul beşiktaş polisini alarma geçirecek, bulununcada sopa yiyecek bir daha kaybolmaya tövbe edeceksin, kendimden bilimyorum.
7 yaşında iken daha önce istanbul'a adım atmamış biri olarak istanbul esenler otogarında yaşadığım hadise. annem ve ağabeyimle merdivenlerde ben inerken onlar telaşla çıkarken rastlaşmıştık. o günden itibaren 35 yaşımdayım.
pazarda kaybolmuştum hayal meyal hatırlıyorum. 30 kişi toplanıp annemi sormuştu. annem de 20 metre ötede domatesçiyle pazarlık yapıyordu. sesi duyup gelmiş. beni görmüş sonra pazar arabasına bir bakmış kimse yok.
pazarda kaybolmak çok kötüdür. Saniyede yanından geçen insan sayısı en az 20. Köşede bir yerde durursun ki seni aradığını görürsen hemen yanına koşasın.
akşama dek ortalarda olmadığı için annenin korkudan dövmeye mecali kalmamasıdır. amma da yorulmuştu 5 yaşındaki meraklı ben de. iyi ki de yorgunluktan ölme pahasına gitmişim o tarafa.
yoksa içimde ukde kalacaktı. *
yıllar yıllar önce mini mini bir velet iken pazar meydanında annemi kaybetmiştim.sağıma soluma bakınıyorum ama yok!işte o zaman, o koskocaman pazar meydanında tek başıma kalınca anladım içinde bulunduğum koskocaman hayat meydanında aslında etrafımın yalnızlıkla da çevrili olduğunu.
başıma bir kez gelmiş olaydır. kaybolduktan sonra sokaklarda şaşkın şaşkın dolanırken jandarma karakolunun önüne gelmişim. tabi asker abilerde sağolsunlar beni komutanlarına götürdüler. komutanları da bana meyva suyu ısmarlamış ve bende keyif çatarak babamın gelmesini beklemiştim. babam geldiğinde gitmeyeceğim diye ağlamıştım bir de. *
her çocuğun hayatında en az bir kere bile olsa yaşamak zorunda kaldığı durumdur. en sık rastlananı anne ile çıkılan pazar alanında yaşanır. minik birey kaybolduğunu farkedince korkuyla hıçkıra hıçkıra ağlar. bağıranlar çağıranlar, sürü misali kalabalık çocuğu daha fazla endişeye sürükler. çaresizliğin dik alasıdır.
gülhane parkında yaklaşık 17 sene önce başıma gelmiş olaydır. olayı dün gibi hatırlarım, fakat nasıl olduğunu hala çözebilmiş değilim. beş saniye önce arkamda olan annemler bir anda yok oldu. neyse sonuçta olay tatlıya bağlandı. doğru bir anonsla kavuşmuştum, hemen aileme...
en güzel anılardan biridir. durup durup anlatır aile bunu. hele kaybolduğun gün falan belliyse. hele diğer çocuklardan farklıysa birazda. sen koskoca pazar içinde annemi arıycam diye kaybol. zabıtalar seni bulup ananı babanı ararken eline verilen simitle çayı kemirirken '' babam gelip beni alcak ki, çok seviyolar zaten beni'' diyip aşırı özgüven duyarsan durup durup hergün anlatırlar.