bisikletin selesini çaldırmaktan hallicedir. ulan sele çalınır mı? hem de kapımızın önüne kilitlemiştim bisikleti. hani kapıyı açınca cart diye karşımda duruyordu. ne cesaret? hadi cesareti geçtim neden lan? sele niye? nasıl bir fentezi? "kıçının değdi yer umudumdur" gibisinden afrodizyak etkili hareketler mi bunlar? hayır kıllanıyor insan. sonra ne bisikleti evin önüne bağladım, ne istanbul'da bisiklete bindim. tövbe ettirdiniz pis fortçular !!
çalan çocuğun ileride mafya babası olabileceğine delalettir. (bkz: al capone)
" Çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim." al capone.
o günlerde bir çocuk için girmenin büyük günah olduğu atari salonunda haggar oynarken başa gelir genelde. sağ sol kolaçan edilip fazla zaman kaybetmeden dükkanın girişine bırakılır bisiklet. iki üç jetondan sonra kontrol için dışarı çıkıldığında acı gerçekle karşılaşılır. sonrasında acaba babam mı aldı lan bisikleti kapıdan diye düşünmek kaçınılmaz olur. baba da ceza olarak yıllarca bisiklet almaz bi daha. çocuk çalana lanet okur bugün bile affetmez.
tamı tamına 3 kere bu ibne hırsızlar canımı yaktı. ilkinde ferrari'm, her şeyim olan bmx'imi apartman girişinden çalmışlardı. çok üzülsem de suç bendeydi sonuçta kapının ağzına bırakmıştım bisikleti. 2. bisikletimi bodrum katından çalmışlardı. yine çok üzüldüm, çocuk halimle analarına bile sövdüm ama elden ne gelir ki. artık sıra son bisiklete gelmişti. bunca badireden sonra babam yine babalığını göstererek bana efsane bisiklet bianchi almıştı. bi koynuma alıp yatmadığım kalmıştı anasını satayım. boyum kadar bisikleti her gün merdivenlerden aşağı indirip çıkarıyordum. yeter ki ona zarar gelmesin diye.
yine bir gün eve dönüyorum, kucaklamışım bianchi'yi yukarı çıkıyorum. balkona koydum bisikleti salondan zar zor geçirip. akşam yemek, gece tv falan derken yatma vakti geldi. son bir kez bakayım dedim sevgili bianchi'me ve balkona doğru gittim. yerinde duruyordu, gülümsedim kendi kendime ve yattım. sabah oldu. tabii aklımda kahvaltı yapıp, direk dışarı çıkıp, bisiklet sürmek var. koşa koşa balkona gitmemle zırlamaya başlamam bir oldu; bianchi'm yoktu anasını satayım. orospu çocukları her seferinde güvenliği bir kademe artırmama rağmen bu sefer de 1. kattaki balkona çıkıp yine çalmışlardı. nasıl bir psikoloji içinde olduğumu söylememe gerek yok sanırım. evdekiler de kızamıyordu bana. çünkü her gün koca bisikleti yukarı çıkarıyorum, güvenliğini elimden geldiğince sağlıyorum. başka ne yapabilirdim ki.. allahsız her yerde allahsız. gelip buldu işte.
işte böylece son bisikletim de bu şekilde hırsızlara kurban gitti ve ben senelerce bisiklete binmedim.
chicago' da üretilen schwinn bisikletleri, her çocuğunu rüyasını süslerdi. 1895 yılında bir alman göçmen olan ıgnaz schwinn tarafından üretilen bisikletlerin çoğu da çocukların hayallerini süslerdi. son derece pahalı olan bu bisikletleri yoksul ailelerin oturduğu semtlerin sokaklarında görmek olanaksızdı.
1942 yılının 17 ocak günü, tabelacı marsellus'un bir oğlu dünyaya gelir. çocuğa "cassius" adı koyulur. marsellus kılı kırk yararak kazanmaktadır geçim parasını. eşi odessa çalışmamaktadır. çok geçmeden, schwinn bisikletleri cassius'un da hayal dünyasındaki tahtına oturur. tabelacı marsellus, 12 yaşına giren oğluna aldığı armağan ile evlerinin bulunduğu sokağa girdiğinde, o sırada sokakta oynayan çocuklar da ardına takılır. çünkü cassius' un armağanı bir schwinn bisiklettir.
kentucky' de yoksulların yaşadığı semtte bu bisikletin ömrü çok uzun olmaz. cassius göz yaşları içinde bisikletinin çalındığını anlattığı polis memuruna şunları söyler ağlayarak. "eğer o hırsızı yakalarsam kimse onu elimden alamaz, onu sabaha kadar kırbaçlayacağım..."
polis çocuğun hayatını değiştirecek bir teklif sunar "benim bir boks salonum var. oraya git ve boks öğren. hırsızı kırbaçlamak yerine sabaha kadar pataklarsın."
gel zaman git zaman küçük cassius 18 yaşında abd olimpiyat takımana yükselir. 1964 yılında dünya ağır siklet boks şampiyonu olur.
bu çocuk, herkesin bildiği ad ile cassius clay, müslüman olduktan sonra ismini muhammad ali clay olarak değiştirir.
çocukken bisikletini çaldırması, hayatını kökünden değiştirecek olayların sadece bir başlangıcıdır.
not: kitapta, hikayede geçen bisikleti, henüz çocuk yaşta olan al capone'un çaldığı söylenir. ancak muhammed ali'nin ve al capone'un yaşadığı dönemler birbirinden farklıdır.