- pazardan alınmış adi plastik bebeklerin altını şişle delmek. (işesin diye bebek.)
- çok yaramazlık yapınca ( o ne lan) "bırakıp gidicem sizi" diyip kapıdan çıkıp saklanmak. ( psikolojım o yüzden böyle)
- külotlu çorap giydirdikten sonra bel lastiğinden kavrayıp sizi şöyle bi havaya kaldırıp, sallamak. yere koyduktan sonra da kuru göt diyip kıça şaplak atmak.
- nisanın ortasına kadar astronot kıyafetlerine benzer montla sizi okula göndermek. ( yeminle kollarım koltuk altından sonra yere paralel dururdu hep. indiremezdim. önlüğün içindeki kalın kazaktan bahsetmiyorum bile. ehe. )
- düdük makarnayı sulu boyayla boyayıp kolye yapmak. terleyip kolye boya verince de dayak atmak.
- arka bahçede olan fıçıya su doldurup "alın size havuz yüzün işte" demek. ( nihahahaha şerefsizim hala o tadı almam hiç bi şeyden)
- bebesini 10 kadar sayıyorum 10 da burda ol diyerek gaza getirmek.
- mahallede siz oynarken gelip dağılan saçı toplayıp "hıhhh de, sümkürrrr" diyerek burnu silip tekrar gitmek. ( valla deli)
- pazara gittiğinizde "ben şimdi şurdan patates alacam uslu çocuk ol beni burda bekle" diyip gözden kaybolmak. ( yazarım ben bunu)
- altın günlerinde sizi masanın üstüne çıkartıp lambada yaptırtmak. siz şooo raa misi foyyyy derken kahkahalarla gülmek. ( inatla 5 sene yaptırttı bunu. düğünlerin lambadacı başı bendım tabii tabii)
- ....
- ....
- korktuğunuz için ağlaya zırlaya iğneciye gittiğinizde "korkma hiç acımayacak" derken elinizi sizden sıkı tutması, iğne yapılacakken kafasını çevirmesi, siz "ahh" dedikçe canınız yandı sanması ama elinizi sıktığı için bağırmış olmanız.
- diş hekimlerinden korkmamamız gerektiğini anlatması ama sallanan diş gördü mü affetmemesi. "bak uykunda kopar yerinden maazallah takılır boğazına" demesi başka çare kalmadığına inanmanızdan sebep ağzınızı açmanız. müthiş bir can acısı.
"bak hiç acımadı" demesi. (allahtan sonra akıllandık söylemedik sallanan dişi)
- evlenmek istediğinizi söylediğinizde "yaşın kaç başın kaç senin" derken terliği ıskalaması diğer terliği tam on ikiden vurması lakin tabakta pilav bırakınca pirinçleri sayması. (ne kadar pirinç o kadar çocuk hesabı)
- kızdığı vakit sürekli soru sorması, "cevap ver" dediği zaman konuşmaya başlamanız, başladığınız gibi "sus cevap verme bana" demesi.
- sokakta oynarken balkondan bağırması, duymadıysan ya da duymazdan geldiysen aşağı inip muhakkak ki kulaktan tutup eve getirmesi. yetmezmiş gibi diğer çocukları da evlerine göndermesi.(böyle bir gücü vardı evet)
- yapma dediği halde balkon parmaklıklarına kafayı sokma girişimleriniz nihayetinde becermeniz ama kafayı kurtaramamanız. yardım istediğinizde "iyi kal öyle aferin" demesi. (o yaşta o yanıtın tesiri fena olur, orada yaşlanacağım sanarsınız bir müddet)
- kızgınsa ve siz sürekli "anne" diye sesleniyorsanız ona " bana anne deme" demesi. ismiyle hitap ettiğinizde ikinci terliğe gerek kalmadan ilkini isabet ettirmesi.
- saçlar gür olsun ileride diye belirli bir yaşa kadar saçları erkek gibi kestirmesi.
ışıklı ayakkabılar vardı hani bende de vardı onlardan ama çok zayıfım diye ışıkları yanmıyodu **
+ annea bunu ışıkları yanımıyoo yea bozuk bu
-gel bakim
talihsiz yavrucak gider anne kafaya bastırır ve evet ışıklar yanar .
-uzun süre kışın kilotlu çorap giymiştim..çorabın üstüne pijama onun üstünede okul pantolonu giydirmişti...birde nasıl yapıyordu bilmiyorum ama çorabın lastiğinden tutup sallıyordu beni çorap üstüme otursun diye. (kız değilim lan)
-işten eve gelince direk "hadi mutfağa ders zamanıııııııııı" la bi git soyun,git bir elini yüzünü yıka..
4 yaşında ilk defa top oynamak için,tek başıma bahçeye indiğimde benden büyük beboşlar gelmişti "bizde senle oynamak istiyoruz" dediler ve akabinde götüm yırtılıcasıya anırınca annem camdan bakıp "uzak durun oğlum dan ha lan hoşt" falan diye bağırıp ardından 5. kattan çocuklara yumurta fırlatmıştı kadın. tabi bu bir kere olmuştu...
tren vardı upuzun, rayları falan.
abimle kendi halimizde onunla oynarken annem de kuvvetle muhtemel temizlik yapıyordu ve ev işlerini yetiştirmeye çalıştığı için de oldukça gergindi.
yine geçinemedik abimle, o beni dövmeye başladı, ben de gücüm yetmediği için savunma silahım "çatal"ı cebimden çıkarmış orasına burasına saplıyorum.
tam bir boğuşma söz konusu.
sonra, annem kendinden hiç beklemeyen bir sakinlikle geldi, biz boğuşmaya devam ederken treni aldı, havaya kaldırıp yere fırlattı, parçalanan trenin(ki hemen parçalandı, o zaman da made in china diye bir şey vardı demek ki) üstünde 2 etap zıplayıp iyice parçaladıktan sonra aynı sakinlikle gitti ve işine devam etti.
biz mutlu olduk abimle bağırmadı diye, şimdi anlatıp anlatıp kopuyoruz.
doğduğu andan itibaren 6 ay olana kadar uyumayan çgçg'nin uyku problemine, anne çgçg'nin bebeğe rakı * içirerek çözüm bulmaya çalışması. bununla da yetinmeyip pamuğa damlattığı rakıyı mayışıp uyusun diye çgçg'nin körpe bedenine sürmesi. kafası trilyar olan çgçg'nin 10 saat kesintisiz uyuması.
anne balık akvaryumunu temizlemektedir.balıkları çıkarır ve tencereye koyar ve tencerenin kapağını kapatır ve pişecek yemeğin olduğu tencerenin yanına koyar.sonra akıllı annemiz zaman kaybı olmasın diyerekten balık dolu tencereyi pişecek yemek sanarak ocağa koyar,bir-kaç dakika sonra mutfaktan dehşet dolu sesler gelir...