sertçe yere düşüp, diz kapağının kanamasıdır. ertesi gün yaranın kabuk bağlaması. bir diğer gün yaranın kabuğunu kaldırıp, artık tekrar düşebilirim dizimi üstüne diye sevinmektir. çocuk olmak her şeyi istediğin gibi görebilmektir.
yaşı 30 u aşmış herkesin isteğidir. "keşke çocuk olsam acılar filan çekmesem" diye ama hayatın gerçeğini unutuyoruz. doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, orta yaş ve yaşlılık. herkesin geçmişe değil de geleceğe bakması en doğrusu olacak. geçmişe duyulan her özlem geleceği karartmaktadır. acı ve tatlı ne varsa geride kalmıştır. çocukluk da böyledir, gençlik de. emin olun keşkelerle geçen bir hayat kimseye fayda sağlamıyor.
kapı önünde top oynamaktan kirlenmiş ellerin,yüzlerin ve mahallenin çocuklarınca aglatılması sebebiyle yüzünden çamur akan bir halde eve döndügünde kıçına bir tokat yiyip,burnunu karıştırarak banyoya gitmektir,çocuk olmak.
anne'nin akşamüstü pencereden ''evledım artık eve gel dediğinde'', ''biraz daha anne noluurrr'' diyerek sızlanmalarının sonuç vermediğini görünce dünyanın yıkılması demektir.
ev oturmalarında komşunun çocukları ile oynarken yaramazlığın dibine vurabilmektir.
çocuk olmak, üzüntülerini anında unutabilmektir. çocuk olmak, yeni güne resetlenmiş olarak yeni duygularla başlayabilmektir.
Biz hep çocuk kalmalıydık aslında.... Üç taş, üç cam olmalıydı hayat. En büyük kavgamız gazoz kapağından çıkmalıydı, ve en büyük acımız öğretmenimizin başka şehre tayini olmalıydı. Biz hep çocuk kalmalıydık aslında. Büyümeye özenmeliydik büyümeden... insan dediğin, yürüdükçe yorulan, yoruldukça yanılan, yanıldıkça ağlayan bir taş değil mi?
Çözmesi zor değil.... Sen ansın, yaşanan zaman... keşke hep çocuk kalsaydık ve dizlerimiz kanasaydı yüreklerimiz yerine...
ÇOCUK OLMAK
Çocuk olmak ister bazen insan.
Belki bir çocuğun oyunu gibi
Yalansız dolansız bir dünya
Belki özgürce koşabilmek için sonsuzluğa
Belki de ömrü boyunca yaptığı hataların
Hayatına mâl olmayacağı,
Hayata güldükçe dünyanın da ona güleceği
Doyasıya yaşayabilmekti çocuk olmak.
yaşanılabilecek en güzel yılları yaşıyor olmak.sorumluluk sahibi olmak zorunda olmamak zaten biri senin yerine herşeyin sorumluluğunu üstleniyordur.yaşarken kıymeti bilinmeyen elden gidince kıymete binen yıllardır. (bkz: çocuk olmak) altın tepside sunulmuş bir nimettir..
bir daha yaşanamayacak olması cok cok aci bir gerçek olan eylem. ama insan elindekinin kiymetini bilmez ya hemen buyumek ister. bok vardi degil mi buyudun. al istediğin cogu seye sahipsin. eglensene biraz.noldu olmadi mi? cocuk olmak mi? salt hayalgucu bile yeter. hayali silahını beline taktın mı en acımasız kovboylar yanında bok yemis, kucuk bir kozalak ya da ezilmis teneke kola kutusu yeter, yıldız futbolculara tas cıkartırsın. canın araba surmek mi istedi, diktorgen bir cisim bu işin için yeterli olacaktır. ama yok ben buyuyecem. al bakalım hersey oyle toz pembemiymis. ama en acısı da ne biliyor musun, yaptıklarından cocuklugunda aldıgın tadı alamamak ve alamayacagını bilmek.
özgür olmaktır. kuralları tanımamak, kendi yarattığın kurallarla varolmaktır. meraklı olmaktır, sürekli soru sormak, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşmaktır. aynı zamanda çocuk olmak ebeveynleri çileden çıkartmaktır o ayrı...ama rahatlıkla bir konuda genelleme yapılabilirse o da;
çocuk olmak; insan hayatının en özlenilen, sık sık geri dönülmek istenen dönemidir.
akşama kadar lunapark'ta halkacı önünde dolanıp, halkayı üst üste duran çeyrek altın ve rengi kaçmış johnnie walker ikilisine geçirme hayalidir. izmir fuarı'ndaki lunapark için fazla demode kalan oyuncakların; karşıyaka'ya sürülmesine şahit olmaktır. lunaparkın, düşük talepten muzdarip hüznünde koca kalyon'a iki kişi binmek, sana kıyak yaptığını düşünerek aleti yarım saat durdurmayan lunaparkçı çocuğa küfrede küfrede kusmaktır.
bisiklettir çocuk olmak. bisikletini çarşı'da ara bir sokağa kilitleyip, saatlerce sürtmek. sahil yolunda karşıyaka-bostanlı arası, yorulana kadar turlamak. eğer paran varsa, bostanlı balıkçı barınağı'ndaki tuhaf biçimli sarma kokoreçten yemek.
çocuk olmak; semtten konvoyla alsancak'a maça gitmektir. maç öncesi çarşı, iskele civarında toplaşan tayfaya dahil olmaya çabalarsın. küçüklük başa beladır, olanca sallanmazlığınla kalırsın.
"abi bee yaşa var ol yapmıycak mıyız?"ların, "hassiktir lan" la yanıtlansa da tuhaf bir çocuk olmamışlığı ya da ergen hevesi ile o ekibe dahil olmaya çalışırsın. konvoya kadar dezavantajsa da, arabalara ve otobüslere doluşma anında iyidir çocuk olmak. bir biçimde sığarsın.
çarşıya gittiğin zamanlarda, cami'nin az ilerisinde yonca'ya yolunu düşürürsün illa ki. başka yerde bulunmayan her şey yonca'dadır. sırf ithal malı, alabildiğine pahalı ama bir çocuğun vitrinine yapışmaması, içeri dalıp şaka oyuncaklarının fiyatını sormaması ne mümkün. almayacaksan elleme ekolünden pek suratsız da bir sahibi vardı. beyaz saçlı, bıyıklı. okulların ilk açıldığı hafta peker kırtasiye, serpil eski kitabevi dolanı dolanı dur bir de kitap peşinde.
adliye ve hükümet konağının önündeki devasa geniş meydanda top oynamaktır haftasonları. ve hatta hafta içi akşamları. inceden gurur duymaktır "zübeyde hanım'ın mezarı bizim evin orda" diye. girne'nin aynı zamanda kıbrıs'ta bir şehir de olduğunu farketmektir günün birinde. olof palme anısına anıt diktirmeyi akıl etmiş bir diyarın evladı olmaktır. hatta tel örgüyü ekarte edip insan hakları anıtı'nın tepesine kadar çıkmayı hayal etmektir. o parktaki mendireğin ucuna kadar yürümüş olmaktır.
hani islam çupi'nin bir sözü var "fenerbahçe'nin büyüklüğü tarif edilemez" konulu. fenerbahçeli olmadığımdan kelli genelde hak vermem, hak vermediğim gibi de karşı çıkarım. işte karşıyaka'da çocuk olmak islam çupi'nin tarif edemediği o duygunun bir versiyonunu yaşamış olmaktır.
yalan dolanın, final diploma ve iş güç telaşının çok uzağında güneşe hala gülümseyebilmek, kaldırımlara seksek kareleri çizip gün boyunca oyun oynamaktır.
hayata hep iyi tarafından bakabilmek.her şeyin oyundan ibaret olduğunu sanmak.herkese güvenip, kötü kavramını bilmemek.büyüyünce de hayatın hep güzelliğinden yararlanacağımızı sanmak...*
tam 1 saat boyunca baska bir yasitin ile elini silah seklinde yapip diks diks sesleri cikarmak suretiyle kovalamaca oynayip ustune bir de bundan zevk almaktir.
hayata umutla bakmak, çizgi film tarzında hayaller kurmak ve ölümü anlamamakdır... seni deliler gibi seven insanların ölüm acısını hissetmemek, acılarını yarına ertelemekdir...