en fazla beş dakika küsmektir. dünü ya da yarını düşünmeden an'ı yaşamaktır. basitliktir. yalan konuşma özgürlüğüne sahip olmaktır. inat etmektir. anne ya da babaya eziyeti görev saymaktır. büyüklerin gıpta ettiği çağdır. güzeldir.
Pek temiz sayılmayan köy yumurtalarıyla aynı poşete konmuş badem şekerlerinin umursamadan büyük bi iştahla yiyebilmektir. o yumurtalarla o badem şekerlerinin aynı poşette ne işi vardır ben de bilmiyorum.
dün gazetede okuduğum 11 yaşındaki hamile kız haberinden sonra beni düşünmeye sevketmiş, toplumun bir kısmı için lüks ve şans olduğunu düşündüğüm dönem.
çocuk olmak, arkadaşını "aşağı incen mi" diye çağırıp, sokakta oyun oynamaktır. facebook hesabı açmaz çocuk dediğin... mahallede maç yapar, saklambaç oynar, ağaca çıkar... dizleri yaralı,terli,mutlu,umutludur çocuk dediğin.
karşılıksız sevebilmektir,sonunu bilmediğin bir yolda bile korkusuzca koşabilmektir,heryerin yara bere içinde olsada gülebilmektir,bağlılıktır,masumluk ve zamanı umursamamaktır.
tüm hayallerin gerçekleşebileceğine inanmaktır.her geçen sene o hayallere inanç azalır.gün gelir büyürsün ,gerçeklerin ardında kalmış hayalleri görmek yetenek ister.küçükken hayaller büyük olur,büyüdükçe küçülür hayaller.
büyüdükçe ve artan sorumlulukların farkına varınca özlenendir.
sabah erken kalkıp televizyonda çizgi film izlemeyi,
bakkaldan ekmek almayı,
annemin ekmeğime sürdüğü salçalı ekmeği yemeyi,
sevmesem de okula gitmeyi,
son iki dersin beden eğitimi olmasını,
arkadaşlarımla okulun beton bahçesinde maç yapmayı,
eve eşofmanlarımla gitmeyi,
müstakil evimin önünde ezan okunana kadar taso oynamayı,
top oynamayı,
babamın işten geldiğini görüp koşarak sarılmayı,
pazardan nohut alıp yemeyi,
pazar akşamları yıkanmayı,
sporcu kağıdı oynamayı,
hügo'yu, pokemon'u, izlemeyi,
yeni alınan oyuncağımla uyumayı,
halının kenarlarında oyuncak arabalarımla oynamayı,
tadelle, cino yemeyi,
pazardaki ayakkabıcıda ayakkabı denemeyi,
eve dönerken rengarenk civciv alıp beslemeyi,
terli terli eve girip ağzımı musluğa dayamayı,
kızlarla istop, ortada sıçan, dansa davet oynamayı,
bisikletle en yüksek kaldırımdan inmeyi,
beslenme çantamın içindeki kendinden geçmiş yumurtayı çöpe atmayı,
bisiklette iki elini bırakmanın insana verdiği özgüveni,
ardından yere kapaklanmayı,
dizimdeki ufak sıyrıklarla yerden kalkmayı,
annemin televizyon bozulur, çok ısındı bu diyerek saatlerce oynadığım atariyi elimden almasını,
annem ve babamla çarşıda yemek yemeyi,
kandillerde sokak sokak dolaşıp, gofret toplamayı,
uçurtma uçurmayı,
kertenkele beslemeyi,
şimşek çaktığında annemin babamın arasında uyumayı,
Yaralarınız sadece dizlerinizdedir çocukken. Henüz asıl can yakanlarla tanışmamışsınızdır. tasasız koşturup oynarken dünya gözünüzde cennettir. tüm çizilen resimler bu cennetin parçalarıdır. gülen güneş, karlı dağlar, elele anne ve baba. kötülük, yenilgi, acı, özlem sadece film kahramanlarına ait duygulardır. çocuk olmak bir daha geri gelemiyecek mutluluktur aslında.