Gerçek mutluluğu tatmaktır çocuk olmak.Artık asla sahip olamayacaklarımıza bir zamanlar yakından bakıp, alıp geri bırakmaktır, şuan gözlerimizi bile yaşartmayacak şeyler için dolu dolu ağlamaktır bazen;
yaşlı teyzelerin duvarları mavi olan evleri.
babanın eve geldiğinde sana vereceği çikolata, oyuncak veya seni her ne mutlu edecekse, onu yerine bir hiç olması.
yağmurun elleri şarkısı.
düştüğünde canının acımasından çok annenin kızacak olduğunu bilmek.
kaybettiğin en sevdiğin oyuncağını karşı komşunun oğlunun elinde görmek.
pazar günleri elektriğin kesilmesi.
annen, baban bir yere gidecekken evde kalmak zorunda olmak.
annene vermek için kopardığın çiçeği alıp tam da bahçeden sıvışacakken yakalanıp azar işitmek.
sobanın tütmesi... gibi.aslında çok fazla şey sıralanabilir.
'anneee...' diye bağırıp sesini duyuramayınca 'merak etmez ki' diyerek saatlerce ortadan kaybolup, kayıp vakası olarak mahalle kaydına geçerek arkadşlarınla atari oynamak veya yan sokakta bisiklet kazası geçirmektir.
bir gofret alınca dünyanın en mutlu insanlarından olmaktır.
'ben de büyünce o abi/abla gibi olcam. atom mühendisi olcam, artık neyse olcam işte' demektir.
büyümeyi istemektir.
mükemmel bir hayal dünyasına, belki hayali arkadaşlara şizofren olmadan sahip olmaktır.
haliç i parfümlemeyi teklif etmektir.
sonbahar geldiğinde ağaçlar yapraklarını göküyor diye onları hasta sanıp, iyileştirmek isteyecek kadar temiz kalpli olmaktır.
çocukken duygusal yanımıza dönük yaşıyoruz sanırım. şimdi olsa gülüp geçeceğimiz şeylere çene titretirken belki daha mutlyuduk. büyüdükçe boşvermek neymiş öğrenip 'neyse ne beni ilgilendirmez' diyoruz kimi zaman. lafta ne kolay 'üzülmedim, umrumda değil...' aklımızı sürekli kurcalayan şeylere kulak tıkıyoruz.iç sesine kim sus diyebilmiş ki(?). ama vurdum duymaz görünmeyi öğrenip sağlam durmaktan başka çaremiz olmadığını biliyoruz.kimseye güvenmek istemiyoruz kendimizden başka, ne de olsa; ''büyüdük ve kirlendi dünya''.
az once yegenimle oynadim, kucuk arabalar, ambulans filan vardi. kaza yapan araclarin icinden insanlari cikardik hastaneye yetistirdik. hirsizlarin bulundugu eve baskin bile yaptik. uzun bir catismanin ardindan hepsi etkisiz hale geldi. kendimi oylesine kaptirmisim ki kapidan bizi izleyip gulen kardesimin bile sonradan farkina varabildim. 15 dk da olsa yaptim ben bunu
sorumsuz olmak ve sorumsuzluğunun farkında olmamak. herşeyi oyun zannetmek ve oyun zannettiğin herşeyin bitmemesini istemek.
örneğin "yudum ay çiçek yağıyla uçmak" gibi. hafif olmaktır çocuk olmak.
bir günü on gün yaşamaktır. dolu dolu yaşamaktır. ergenlikte sıkıntılarla birlikte bir gün üç gün gibi gelir. uyku kaçış yolu olur. ergenlikten çıkarsın
bir bakarsın bir garip adam olmuşsundur. artık sandelyede saatlerce oturabiliyosundur. ondan sonra bakmışsın 20 derken 30 sonra kırk. bir yokuşa çıkmaya çalışmak çocukluksa inişi de büyük adam olma durumudur.
evin babası eve gelmeden eve dönmektir. anneye misketlerini gösterip bugün şu kadar misket üttüm demektir. dizlerindeki yaraların hiç geçmemesidir. çatapatla oynarken elini yakmaktır. kız kaçıran patlatmaktır ama adının niye kız kaçıran olduğunu da içten içe düşünmektir. büyümek istemektir çocuk olmak. büyüyünce mi? o zaman da çocuk olmak isteriz. çocuk olmak.
Yaralarınız sadece dizlerinizdedir çocukken. Henüz asıl can yakanlarla tanışmamışsınızdır. tasasız koşturup oynarken dünya gözünüzde cennettir. tüm çizilen resimler bu cennetin parçalarıdır. gülen güneş, karlı dağlar, elele anne ve baba. kötülük, yenilgi, acı, özlem sadece film kahramanlarına ait duygulardır. çocuk olmak bir daha geri gelemiyecek mutluluktur aslında.
büyüdükçe ve artan sorumlulukların farkına varınca özlenendir.
sabah erken kalkıp televizyonda çizgi film izlemeyi,
bakkaldan ekmek almayı,
annemin ekmeğime sürdüğü salçalı ekmeği yemeyi,
sevmesem de okula gitmeyi,
son iki dersin beden eğitimi olmasını,
arkadaşlarımla okulun beton bahçesinde maç yapmayı,
eve eşofmanlarımla gitmeyi,
müstakil evimin önünde ezan okunana kadar taso oynamayı,
top oynamayı,
babamın işten geldiğini görüp koşarak sarılmayı,
pazardan nohut alıp yemeyi,
pazar akşamları yıkanmayı,
sporcu kağıdı oynamayı,
hügo'yu, pokemon'u, izlemeyi,
yeni alınan oyuncağımla uyumayı,
halının kenarlarında oyuncak arabalarımla oynamayı,
tadelle, cino yemeyi,
pazardaki ayakkabıcıda ayakkabı denemeyi,
eve dönerken rengarenk civciv alıp beslemeyi,
terli terli eve girip ağzımı musluğa dayamayı,
kızlarla istop, ortada sıçan, dansa davet oynamayı,
bisikletle en yüksek kaldırımdan inmeyi,
beslenme çantamın içindeki kendinden geçmiş yumurtayı çöpe atmayı,
bisiklette iki elini bırakmanın insana verdiği özgüveni,
ardından yere kapaklanmayı,
dizimdeki ufak sıyrıklarla yerden kalkmayı,
annemin televizyon bozulur, çok ısındı bu diyerek saatlerce oynadığım atariyi elimden almasını,
annem ve babamla çarşıda yemek yemeyi,
kandillerde sokak sokak dolaşıp, gofret toplamayı,
uçurtma uçurmayı,
kertenkele beslemeyi,
şimşek çaktığında annemin babamın arasında uyumayı,
tüm hayallerin gerçekleşebileceğine inanmaktır.her geçen sene o hayallere inanç azalır.gün gelir büyürsün ,gerçeklerin ardında kalmış hayalleri görmek yetenek ister.küçükken hayaller büyük olur,büyüdükçe küçülür hayaller.