çalar saate muhtaç olmadan uyanmaktır. siz zamanın değil, zaman sizin esirinizdir. eve girmek için belli bir saat gerekse bile, evden çıkmak için belli bi saate ihtiyacınız yoktur. ne kaçırılacak bir servis, ne yetişmesi gereken bir rapor ne de patron baskısı. çocuk olmak zamana meydan okumaktır bence, saat kurmadan uyanabilmektir..
yaptığınız herşeyin illaki bir sebebe yada sonuca bağlanmadığı dönemdir. insanın hayatı boyunca hep özleyeceği ve aslında en sevimli olduğu dönemdir. yaramazlık yapmaktan korkmayacağınız ve her hatanın telafi edildiği, kendiniizi en güvende hissettiğiniz yıllardır.
önünden geçtiğiniz apartmanın zillerine basıp kaçmak,ağaca dalmak,akşamın geç saatlerine kadar sokaklarda ip atlayıp çamurdan yemekler yapmak,küçük şeylerden mutlu olmak.
yıl 1998 daha futbol yeni öğrenmektedir. mahalle abilerimizden ümit abi herkese futbolu anlatmaktadır. hami denir, hagi denir, hakan şükür denir. ayakla oynanacağını öğrendiğimiz vakit maç başlar amaç topu kimsenin almamasına izin vermeyip iki taşın arasından atmaktır. maç 1-1 olmuş ve ümit abi maçı bitirmiştir. beter ile ümit abinin arasında şöyle bir diyalog yaşanmıştır.
+ abi kaç kaç? yendik dimi biz? oley oley.
- 1-1
+ aha yendik abi biz gol attık abi biz.
- berabere ?!?!
+ ühü ilk golü biz atmıştık ama *
- &%)'%+'^+!'^
en yaramaz çocuğu bendim mahallenin. piçtim var mı ötesi. tek amacım para kaldırmaktı o vakitler bir amacım vardı. top her zaman benim olacaktı orhan piçini oynatmayacaktım maçlarda. gel vakit git vakit bir top aldım kendime. hiç unutmam arkadaş top pembe renkti. zaten çocukluğumda pembe takıntısından dolayı başıma gelmeyen kalmadı. az dur onu da anlatacağım. neyse hocu gittik aldık topu beşyüz bin liraya. ama pezemenk bakkal pembe verdi topu. o sıralarda benim saçlar uzun sarışın bir şeyim. gözler yeni yeni dönmeye başlamış. bildiğin kız gibiyim lan. asılan falan oluyordu arka mahallelerden. neyse ki oğuzhan vardı koruyordu beni. iri yarı yarma bi çocuktu. neyse konumuz oğuzhan ın kaslı vücudu değil. konumuza geri dönelim. piçtim hocu ben. yani öyle böyle de bi piç değildim. aldık topu gittik mahalleye. bir de ne göreyim o zamanlar moda olan adidas toplardan vardı orhan piçinde. benim ki bildiğin plastik top. osursan öteki mahallelere gidecek düşün yani. intikam planlarımı düşünürken peder çağırdı balkondan hadi gel bisiklet almaya gideceğiz diye. gittik mi gittik. bakıyorum böyle bisikletlere. dedim ya hani kız gibiyim o vakitler. pezemenk bisikletçi pembe bisikleti önerdi bana. sinir yaptım ben kız değilim ulen diye bağırdım. sonra çevre illerden itfaiyeler geldi de ayırdı. neyse konu tekrar dağılıyor. ucuz diye peder aldı bisikleti. ben bisikletin tepesinde peder benim tepemde tin tin gidiyoruz. sokağın başına geldik bi baktım ki orhan ın topu geliyor bana doğru. bisiklette çok seksi bir duruş sergileyerek topu ayağımın altına aldım. arabanın geçmesini bekliyorum peder de bağırıyor yolun ortasında durma diye. bi baktım araba geliyor. o zamanlar matematik falan da yok hocu. 6 yaşında falanım ama piçim yani. baktım köşeden geliyor saldım çayıra topu mevlam kayırmadı. piçtik lan işte. piç olmayan çocuk yoktur bu memlekette o yaşlarda.
geçerken baktım da ne kadar küçük geldi o yıllarca top oynadığımız yer. koş koş bitmezdi halbuki. büyüdükçe dar geliyor her yer.
küçük bir yerde kocaman dünyaya sahip olmaktır, çocuk olmak.
çocuk olmak tüm sevdiklerinin yanında oldugu donem demektir ,ozel olmaktır.
herkes senın ıcın seferberdır ,her yaptıgın olaydır,etrafındakılerın gozlerınde hep bır avuc kollama ,her dustugunde kosarak yanına gelen bıreyler ,tarıfı mumkun olmayan bır guvendır cocuk olmak.
kalabalık sofralardır,anneanneler babaanneler dedelerle butunlesen aılelerın, koca koca sofralara sıgamadıgı zamanlara sahıt olmaktır ..
bır butunluge tanıklıktır cocuk olmak ,bız olmayı ogrenmektır.
çocukken hep büyümek isteriz;
hayallerimizi süsleyen şeyler hep bu isteğimizle doğru orantılıdır.
keşkeler sınırlı kelime dağarcığımızın en çok tüketilenleridir ama hiç bitmezler.
' bi büyüçem ' o kelime ne çok şeydir bizim için; hayaller biriktirilir, ümitler gizlenir, düşler saklanır o kelimenin ardında. abiler, ablalar can sıkıcı gelir bize, bu büyükler de kendilerini pek bi kaf dağının ardında görürlerdi biz küçükken.
halbuki büyüdükçe küçülen dünyamızda küçüklük anılarımızı daha çok hatırlamak isteriz.
benim bir çocukluk arkadaşım vardı du bakıyım adı neydi yaa? Bi oyun vardı hani taşlardan kule yapardık adı neydi o oyunun? kızıl saçlı bir bebeğim vardı isim de vermiştim ona ama şimdi anımsayamıyorum, vs vs....
bu kadar çok hatırlamak isteyeceğimizi bilseydik not alırdık elbette ama büyümekle o kadar meşgulduk ki yaşarken anı olacağını bilmeden yaşadık bazı şeyleri.
en iyi arkadaşın ismi, en sevdiğimiz oyun ve bebeğimiz pırılın ismi unutulur muydu yoksa?
kaybedilenlerle, kazanılanlarla sürüp gidiyor hayat. ondan bir savaş meydanı gibi değil durmak bilmeyen bir çağlayan gibi bahsetsek ve akışına bıraksak, hem geçmişmizle hem geleceğimizle barışık olsak, ve birgün büyümeyi hayal ettiğimiz gibi tekrar çocuk olmayı hayal etsek daha yaşanılır ve katlanılır olurdu dünya.
artık büyüdük, çocuk olmak bizim de hakkımız!
yarın işten eve dönerken mahallenizde gördüğünüz çocukların oyunlarına katılın;
sokakta sek sek oynayın, ip atlayın, yakan topta ebe olun, saklanbaç oynayın.
ama eve dönünce ellerinizi yıkamayı unutmayın...
velhasıl-ı kelam tekrar çocuk olun dostlarım...