insanı çocukluguna götürüp büyüdüğünü anlayanların içinde bulundugu durum.
ve silgi kokusu gibi. tarkan'ın kış güneşi gibi.
nils ve uçan kaz, mock ve sweet, ninja kaplumbagalar, sihirli kurdela, hayalet avcıları, belle ve sebastian ne kadar sade abartısız çizilmişler.
eğer izlediğiniz çizgi film clementine ise, evde yalnızsanız ve gardrobun üzerinde koyu gölgeler yapan bir pardesü falan da varsa, korkudan ağlayabilirsiniz.
bildiğin 200 kiloluk body guard gibi kaslı bir arkadaş "kayıp balık nemo" yu izleyip çılgınlar gibi ağlamıştı hiç unutmam. abi tamam geçti, buluruz balığı sen dert etme, çizgi film o gerçek değil diye de teselli edişimiz vardı ki hiç sormayın.
tsubasa'yı seyrederken, genzo wakabayashi'nin doğrudan kaleye gelen topu çıkarabilmek için kaleyi boydan boya uçması -ki bu yaklaşık 2, 3 dakika falan sürerdi- fakat çataldan topu içeri alması sonucunda meydana gelir bu ağlama.
monsters, inc izlerken her seferinde ağlarım ve filmi en az 200kez izlemiş biri olarak erkek arkadaşımın yanında bari izlerken bakmayayım sonuna ve ağlamiyim düşüncesiyle bakmamak fakat kafada canlandırıp; seslerin tonlamalarından etkilenip ağlamak. hayır gerçekten etkileniyor insan. duygu boşalması yaşıyor. animasyondu, çizgi filmdi deyip geçmeyin.