akşamların, daha bir uzun sürmesine sebep olandır.
dikkat ettim de böyle bir durum var arkadaş bizim evin buralarda.
"sultan mahalle" diye geçer bizim buralar, evimiz en üst kattadır ve daha dün gibi hatırlarım rahmetliyle gelip de eve bakışımızı ve emlakçının terası işaret ederek "abi böyle bir manzarayı arasan bulamazsın, sağ tarafında otoyol, sol tarafa biraz kanırınca(bu ne demekse amınısiktiğim) denizi görüyor" demesi. rahmetli de terastan aşağı doğru uzatıverdi kafasını, şöyle bir muhiti gözlemledi ve "olabilir" dediğini hatırlarım bana dönüp. gecekondu doluydu o zamanlar surdibi, şimdilerde 3 katlı villalar aldı o varoş görüntünün yerini ama o günden beri değişen onca şeye karşın değişmeyen şey şuydu ki "ev" denince aklıma burası geliyordu. tıpkı bir vahşi doğa hayvanının "mağarası" gibiydi burası.
dar iki sokağı, tam ortadan ayıran bir çeşme var mahallenin girişinde ve "acıçeşme" diye geçer adı. o dar sokaklarda sağlı-sollu çingene kızları-kadınları akşama kadar sokakları çekirdek kabuğuna bulamak için insanüstü bir gayret gösterirler. bana göre dünya üzerindeki en cesur kadın ırkıdır "çingene" diyerek geçtiklerimiz. başının çaresine bakmayı da becerirler, nasıl yapacaklarını bilmeseler de bir erkeğe "yakışıklısın" demekte de beis görmezler. tek kusurları demin de dedik ya otomatik pilotta çekirdek yeme alışkanlıkları ve ifade anlamındaki yeteneksizlikleri. gene de cesurlar ama itiraf etmeliyim.
herneyse durum özetle bu şekilde diyebiliriz ve asıl meselemize gelebiliriz sanırım kısa bir özetin ardından;
buradaki genç nüfusun çoğu çıraktır bir torbacıya, geri kalanlar da ya ud çalar, ya klarnet ve kuvvetli ihtimal keman. ama öyle dudak büküp de küçümsemeyin aliş gaza geldi mi, biraz da kafası iyiyse içine farid farjad kaçmış gibi konuşturur o mereti. ta ki sizi ağlamaklı bir hâle getirene kadar. sonra "nam ı diğer hüsnü" klarnetini sıvazladı mı korku sarar sizi ve Allah biliyor ya o klarnetin sesi belki de ta yedikule sırtlarından bile duyulur. göksel abi cama çıkıp, zıvanasını henüz taktığı cigarasını tüttürmeye başlayınca bilin ki "müzik sesi" onun kulaklarına kadar ulaşmış demektir.
o kadar müzik demişken bahsetmeden geçemeyeceğim bir de düğünleri var semtin. sokağı kapatırlar, aliş'e ve hüsnü'ye biraz keneyi(para demektir buralarda kene demek) zıplattılar mı tam anlamıyla "seyirlik" bir hâl alır ortalık. ilk taşındığımız zamanlar bu durum sinirlerimi bozardı. dışarıdan eve gelirken, yoldan geçmek bir işkenceye dönüşür ve fakat evdeysem "kapıyı-pencereyi" kapatıp oturmak zorunda kaldırdım, sırtımdan sızan ter damlasının ibneliğine söverek. sonra alıştım mı, kabullendim mi bilmiyorum ama evden uzak geçirdiğim zamanlarda neredeyse "yoksunluk" çektiğimi dahi söyleyebilirim. en çekilmez olduğu dönem 20 temmuz 2009'du bu "sokak düğünü" durumunun. aslında suçları olduğunu söylemek de pek doğru değil, ben henüz bir kahramanı gömdüğüm için resmen "çatacak yer" arıyordum, kimbilir.
hemen her düğünden sonra kavga çıkar ki o da bir ritüel hâlini aldı resmen. en sevdikleri küfür "ağzına sikişirim" olur kadınlı, erkekli artık herkimin ağzı ise bahsi geçen "ağzına sikişir" dururlar düğünün ardından. ben genelde sigaramı yakar, öyle izlerim bu durumu. hayır, şaşmaksızın sonunda babalardan biri seslerden rahatsız olup iner aşağı ve her iki tarafına da kavganın giderini yapıp bildiğin birbirini öptürür bu ateşli insanlara.
hani dünya üzerinde "kıskançlık" denince akılda ilk beliren cinstir ya "insan" cinsinin "kadın" olanı. buradakilerin fabrika ayarında mı bir sıkıntı vardır yoksa ki şu "cingen"(cin ve gen adındaki iki kardeş) efsanesinden midir bilinmez kıskançlık yapmazlar öyle. hatta hiç unutmam bir keresinde iki çingene kadın kavga ederken biri, diğerine;
"kocamın yarraaa götüne girsin" diyerek küfrediyor ve karşılığında öteki de dönüp berikine;
"girsin de bi göt görsün adamcağız" deyiveriyordu.
oysa garipti bu durum, bana komik gelmişti gençlikte.
he bahsi geçmezse kırılır bir de bakkal mehmet amcamız var. valide sultanla en büyük kavga sebeplerimizdendir yerine göre. valide sultana göre markette 0,29 tl ile satılan nescafeyi mehmet amcadan 35 kuruşa almam müsriflik ama bana göre ayda maksimum 5 tl maliyet için bir kültürü öldürmek asıl müsriflik. herneyse mehmet amca kendi hâlindeki mahalle bakkalımızdır. hele oğlu var ki selahattin abi, anlatılır gibi bir adam değil. "bi sigara almaya" uğradığım pek çok zamanlar 2-3 saat muhabbete daldığımız oluyor. hem nasıl olmasın ki; geçenlerde köpeği gezdirmeye çıktığım biara uğradım ve konu köpeklere gelince de "hachiko" filmi ile ilgili spoiler vermeye kalktım adam bana oturup bütün bir hikâyeyi anlattı ve "okuduğunu" söyledi. öyle de gariptir.
bugün işte eve geldim, baktım sandalyeleri diziyorlar sokağa. telefonun takviminden ayın kaçında olduğumuza bir baktım, zamanı gelmiş.
çingene mahallesine yaz gelmiş artık, terastaki koltuğumu modifiye ettim kendi ihtiyaçlarıma göre ve tekrarladım içimden, aşağıdan gelen bağrış çağrışların gölgesinde "yaz gelmiş" diye defalarca...