2001-2003 yılları arasında hayatımın en güzel yıllarından ikisini geçirdiğim okulum. Daha sonra öğrenimine Marmara Üniversitesi'nde devam etmiş biri olarak; kıymetini geç anladığım okulum.
ilk yıl nefret edilir; hem okuldan hem muhitten. Hatta okul ilk görüldüğü anda okul olduğu bile anlaşılmaz. O derece dağ başında bir noktada konuşlanmıştır. Hatta komşu köydeki inekler otlamak için okulun bahçesini tercih etmektedirler! Ki daha sonra okulun buraya inşa edilmesinin perde arkasında birtakım ilişkiler, ciddi rant hesapları olduğu öğrenilir. Kabak öğrencinin başına patlamıştır. Ayrıca Çeşme'de bir öğrenci yaşamı için hiçbir kolaylık düşünülmemiştir. Yerliler bile öğrencileri ayaklı banknot olarak görmektedir. Ege'nin insanının menfaatçi ve paragöz olduğu genellemesi akla gelir, ama bütün genellemeler yanlıştır deyip unutulmaya çalışılır.
Büyük şehirde yaşamanın getirdiği bütün nimetlerden uzak kalınmıştır artık. Yarı zamanlı iş bulup harçlığınızı çıkarmanız ise imkânsızdır; çünkü Çeşme'de kış ölü sezondur, bu yüzden hemen hemen tüm dükkânlar, mağazalar kapalıdır! Otellerde ise karın tokluğuna belki iş bulunur. Burslarla, krediyle, babadan alınan küçük bir harçlıkla yurtta geçinmeye çalışılır. Depresyona girilmiştir. Zira Çeşme kışın; ayaz, soğuk, sessiz, ıssız, kimsesiz; kısacası tanrının bile unuttuğu bir yerdir. Okuldan yurda sizi götürecek bir vasıtayı çivi gibi soğukta bir saat beklemeniz gerekebilir. Gittikçe içinize kapanır, böyle bir yeri kazandığınız için şansınıza lanet okursunuz. Ve gün geçtikçe istanbul'u özlemeye başlarsınız. Herkesin öve öve bitiremediği Çeşme burası mıymış diye hayıflanırsınız. Denize sıfır olan yurtta ve okulda bol bol Ege Denizi manzarası vardır artık. izler izler, dalarsınız. Nasıl bir cendereye düştüm, sonu ne olacak bunun diye kafa yorup durursunuz. ilk yıl böyle, bir bunalımdan ötekine koştururken geçiverir. Yıl sonunda, tam havalar ısınıp Çeşme'nin Çeşme'ye benzediği anda istanbul'un en vıcık vıcık olduğu zamanda evinize dönersiniz.
ikinci yıl, bir şeyler değişmeye başlamıştır artık. Yaz boyunca istanbul'da kalmış bünye artık error vermeye başlamıştır. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yaz daha geçmiş, istanbul'un keşmekeşi bünyeyi yormuştur. Bir an önce bu maymunlar cehenneminden kaçma düşünceleri filizlenmeye başlar. Çok enteresandır ama Çeşme özlenir! Okulda yalnız olmadığınızı, sizin gibi düşünen tek insan olmadığınızı fark eder, Çeşme'de yaşıyor olmanın güzel taraflarını fark etmeye başlarsınız. Yavaş yavaş, daha önce hiç gidilmeyen yerlere gidilir, en bakir yerler keşfedilir, kasım ayında denize bile girilir! Nisan ayında papatya toplanır, tek başına Beethoven dinlenip Ege Denizi seyredilir. Tertemiz hava ciğerlere çekilir. Okulun küçük, muhitin küçük olmasından mütevellit herkes birbirini tanır. Samimiyet artar, paylaşılanlar artar. Çeşme'nin dar sokaklarında her an bir sınıf arkadaşıyla karşılaşılabilir. Sezen Aksu'nun şarkısı hatırlanır, "Kalbim Ege'de Kaldı" o dar sokaklarda çekilmiştir; denize karşı bir ah çekilir. Okul biter, bu ve daha sayılamayacak nice güzel hatırayla istanbul'a dönülür. Bir daha asla böyle bir hayatı bulamayacak olmanın bilinçsizliğiyle.
Yıllar sonra bu başlık görülür, ve derin bir ahhh...çekilir.