Sırf boğaziçi, odtü, koç gibi bölümlerden mezun oldu, ingilizcesi "mükemmel" diye çeşitli alanlarda tercüme işine giren insanların kirlettiği sektör. bilmiyorsunuz arkadaşım bilmiyorsunuz. skopos nedir bilmeden, katherina reiss okumadan, vermeer'i tanımadan, kuram okumadan olur mu? olmaz tabii ki.
ve yine tabii ki bölüm okuyarak kazanılan bir disiplin de değildir bu, nitekim can yücel gibi muazzam çevirmen örnekleri de var ülkemizde.
kimi zaman bu lisanı ben ne iyi öğrenmişim dedirten...
ama bazı zamanlarda tek bir kelime için aramadığınız yer bırakmayıp, hiç mi birşey bilmiyorum dedirten uğraş.
çok zordur.
öle kelimlerin türkçe mealini bulmakla bitmez.
bu işin TV için yapılanlarında, karakterin ağzına kelimeleri oturtma çabası vardır ki... geceleri sabah sabahları gece yaparsınız ekranın karşısında.
sonuç, yorgunluktur.
ama emek karşılığını bulur ve kelimelerin yönetmeni olursunuz.
bağımlılık yaratır.
çeviri, çevirirken yaratmaktır, kelimelerin yeniden doğuşunu izlemek, kelimeleri yeniden doğur(t)maktır.
başlı başına bir eserdir, nerdeyse en zor uğraştır.
hepsi bittiğinde hissedilen rahatlamadır, belki de gurur.
ama çeviri ayrıdır, çeviri deyip geçmek haksızlık olur.
ozen gosterilerek yapilmasi gereken bir istir. ornegin almanca dan cevirilmis bir kitapta insallah, allah belani versin gibi kelimeler kullanilmamali. boyle olunca kitaptan alinan zevk yok oluyor.
cevirinin ceviri kokmamasi icin kelimeleri degil anlami cevirmek gereklidir. her ne kadar yabanci dil bilen kimse ceviri yapabilir anlayisi yayginsa olsa da bu yanlis bir kanidir.