facianin gerceklestigi sehir olan pripyat hala bombostur. insanlar bir gecede tahliye edilmis ve evlerde yemekler ocaklarin uzerinde kalmistir adeta. gunumuzde ukrayna, felaket bolgesi olan pripyat sehirini tellerle cevirmis durumdadir. sehir hirsizlarca yagmalanmis ama uzun sureli kalanlar fazla radyoaktiviteden olmustur.
felalet gecesi sscb tam 50bin kisiyi bir gecede pripyattan tahliye etmistir. bugun hala hayalet sehir gorunumunde olan pripyat in radyoaktivite seviyesinin 1000 yil sonra normal seviyeye gelecegi tahmin edilmektedir.
cernobil faciasinin toplamda 100 milyon insanin hayatina etki ettigi dusunulmekte.
çernobil ilk patladığında ortaya çıkan ısının 2 metrelik duvarları erittiğini,
elde bulunan iki tane uzaktan kumandalı buldozerin reaktördeki çatlağı kapatmaya çalışırken 10 dakika içinde eridiğini..
orada bulunan çalışan/askerlere kurşun plakalar dağıtılıp "gidin kendinize radyasyon kıyafeti yapın" dendiğini..
insanların kendi imkanlarıyla yaptıkları don kişot tarzı kıyafetlerle sıraya geçip kişi başı 30 saniye olmak üzere sızıntıya toprak attığını (30 sn. den fazla kalanlar sıcak ve radyasyon etkisiyle yığılıp kalıyormuş) ve ne yazık ki şimdi hiç birinin yaşamadığını..
patlamayı havadan görüntüleyen bütün helikopter pilotlarının da sızıntıya toprak atan askerlerle aynı kaderi paylaştığını..
oradan kalkan radyasyon bulutunun ilk karadeniz e rüzgarın etkisiyle de trakya ya geçtiğini "kırmızı yağmur" diye anılan radyoaktif yağışın dışarıda çalışan kişilerin çiftçi, inşaatçı vs.. bir çoğunun ölümüne sebebiyet verdiği ve özellikle akciğer kanseri şeklinde görüldüğü... ve hala trakya ve karadenizde kanser patlamasının yaşandığı
Çernobil reaktör kazası, bir deney sırasında meydana gelen 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır. Ukrayna'nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenildi. - vikipedi
sıradan bir olumsuz durumu çözümleme gayesi ile giden görevlilierin, umulmayan bir şekilde canlarını yitirdikleri insanlık tarihinin en büyük facialarından birisi. facia sonrası malum yerleşim yeri, 48.000 yıl bitki yetiştiremeyecek, şehrin lunaparkları; evleri, sinema ve bahçeleri ıpıssızdır, bomboştur, boynu büküktür.
şu anki dönemin sağlık bakanı bu olay başlığı altında "karadeniz de kanser çernobilden değil sigaradan" açıklamasını yaparak büyük bir gafletin içerisine düşmüştür. Kendisi profesördür doktordur iyi bilir... Ancak biz karadenizliler de şunu iyi biliriz. 5-6 yaşlarındaki çocuklar hangi sigaradan kanser oluyorlar. o dönem kanser olmuş halkın çocuklarının kanser olma ihtimali yüzde kaç. kanser ırsi değilmiydi...
dönemin yetkili kişilerinin açıklamaları şu şekildedir:
sanayi ve ticaret bakanı cahit aral: biraz radyasyon iyidir. ( ayrıca bu kişi trt de konuk olduğu programda çay içmiştir.)
başbakan turgut özal: radyoaktif çay daha lezzetlidir. cumhurbaşkanı darbeci kenan evren: radyasyon kemiklere yararlıdır.
sonuç olarak bu yetkili kişilerin açıklamalarından sonra karadeniz sahilindeki yerleşimlerde kanser oranı artmış, önemli sayıdaki insan bu radyasyonun yaydığı kanser sonucunda yaşamını yitirmiştir.
faciadan etkilenen çocuklar yıllar içinde ölüp gittiler. ben bu çocuklardan bir otobüs dolusunu gördüm edirne'de. sene 93 yazıydı. kanserli çocuklara türkiye -antalya- tatili ayarlamışlar, ölmeden önce memleket görsünler diye. ben de dinlenme tesisinde çalışıyordum. bu çocuklar bir kaç yıl içerisinde öleceklerdi, ne tuhaf. hayat doludular, sarı saçlı mavi yeşil gözlü yedi on beş yaş arası çocuklar..
"mojna tebya pat saluvat" dedim, kız güldü ve ben de yanak dudak arasından kaptım. çat pat rusça geveledik. sonra adresini de verdi, mektuplaşacaktık. kız on beş yaşındaydı, yaşıttık. eylül geldi, okul başladı. cebimde çok adres vardı, dinlenme tesisinden kalan. çamaşır makinasında silindi çoğunun mürekkebi.
kız çok güzeldi, aklımda kaldı ama adresi kaybolmuştu, bilmiyorum ne zaman öldü, ama biliyorum ki öldü. öldü.
"mozyr yolundan kalinkoviç'e doğru arabayla ilerliyorduk, bir de ne göreyim? yolun kenarında, ışık huzmesinin altında -incecik bir ışık huzmesi- kristal gibi bir şey parıldıyor. çalıştığımız köyde bundan birbirimize bahsettik. bütün yapraklarda özellikle de kiraz ağaçlarında küçük delikler açıldığını gördük. aldığımız salatalık ve domateslerin yapraklarının üzerinde de bu küçük siyah deliklerden olurdu. lanet okur ve onları yerdik.
gittim. gitmem gerekmiyordu. gönüllü oldum. önceleri oradaki herkes çok ilgiliydi; ama sonra gözlerinde boşluk gördüm. artık herkes alışmıştı. madalya peşinde miydim? çıkar mı sağlamak istiyordum? saçmalık. kendim için bir şey istemedim. bir daire, bir araba, başka? evet bir daça. bunların hepsine sahiptim. ama oraya gitmenin erkeksi bir büyüsü vardı. erkek gibi erkekler gidip bu önemli işi yapacaklardı. ya diğerleri? onlar isterlerse kadınların etekleri altında saklanabilirdi.
hamile karıları olan, çocuğu yeni doğanlar vardı. bir tanesinde yanıklar oluştu. hepimiz kendimize küfrederek geldik.
eve döndük. orada giydiğim bütün giysileri çıkarıp çöpe attım. kasketimi küçük oğluma verdim, onu çok istiyordu. hep o kasketi giydi. iki yıl sonra ona beyin tümörü teşhisi koydular.
hikayenin sonunu siz de yazabilirsiniz. artık konuşmak istemiyorum."
facebookta birinin yıldonümü vesilesiyle paylaştığı video ile hatırladığım facia. bu faciadan direkt etkilenen bir coğrafyaya, rusların projelendirdiği santrali kurmanın nasıl bir saçmalık olduğu yine akıllara gelmiş ve düşündürmüştür.
bugün 25. yılının yası tutulan, binlerce kişinin öldüğü, milyonlarcasının etkilendiği, dünya tarihinin en acı olaylarındandır.
tüm dünyaya, tekrar geçmişler olsun...
kaza değildir. kontrole gelecek denetmenlerden önce santralin güvenliğini kendileri kontrol etmek isteyen mühendislerin yaptıkları büyük hata. sırf gelecek denetmenlere artistlik olsun diye reaktörü inanılmaz zorluyorlar ve kaçınılmaz patlama yaşanıyor.