"Onu ya bana verirsin ya da denize atarsın. Yanında götürmene izin yok!" dedi rıhtımda dikilen asker, Rusça. Omzuna astığı tüfeğinin kayışını gevşetmiş, karşısındaki genç delikanlının bir yanlış yapmasını bekliyordu.
Genç Çerkes gümüş işlemeli kamasının sapına öyle sarıldı ki, ikiz zirvesi buz tutmuş Elbruz yerinden oynasa bırakmazdı onu. Babasından yadigardı o kama. Ona da dedesinden kalmıştı. Mansur'un peşinden giderken dedesi, Şamil'in yanında savaşırken kendisi taşımıştı. Onuru söz konusu olmadıkça kurtulmazdı kınından.
Ama şimdi basit bir asker, bir işgalci Rus neferi ondan kamasını teslim etmesini emrediyordu.
Kamayı yavaşça sıyırdı. Güneşin ışıklarını yakalayan usta işi çeliği ölüm kadar, sürgün kadar soğuk bir ateşle parladı.
Bir an için, kısa bir an için kanında o deli ateş yandı. Vatanını, evini gasp eden bu adamlara haddini bildirmek istedi. Kapanmaya başlayan savaş yaraları umurunda değildi. Kara kaşlarının altında yatan yeşil gözleri alevlendi. Kaması belindeydi, onu savuracak bir omzu hala sağlamdı. Kamasından da keskin yüreği hala göğsünde çarpıyordu. Bir savaşçı daha ne isteyebilirdi ki?
Rus askeri omzundan tüfeğini indirdi. Elinde, ucunda kan lekeli bir süngü takılmış tüfeği olmasına rağmen, karşısında sadece kamasına sarılmış bir Çerkes gazisi olmasına rağmen üç adım geri çekildi. Çünkü o bakışı iyi bilirdi. Bu "dağlıların" kanlarında yanan, bir türlü söndüremedikleri ateşin iziydi o gözlerdeki ışık.
Çerkes gazisinin dikkatini bir ağlama sesi böldü. Kundaktaki kızının sesiydi o. Babasının huzursuzluğunu mu hissetmişti, yoksa yine açlıktan mı ağlıyordu? Genç Çerkes'in bu soruya bir cevabı yoktu. Ama aklını bir an çelen o soruya cevap bulmuştu. Kamayı tamamen kınından kurtardı. Rus askerinin tüfeği ona doğrultmasına aldırış etmedi. Parlayan güneşin altında son kez onuruna, gururuna, ata mirasına baktı. Ve Karadeniz'in soğuk, tuzlu sularına kamasını gömdü. Deniz kamayı bağrına kabul etti. Pek çoklarını ettiği gibi...
Genç Çerkes kucağında kızıyla bekleyen karısının yanına gitti. Karısı yaşlı gözlerle ona baktı. "Geri dönecek miyiz dersin?"
Elbruz'un gururlu tepelerine baktı Çerkes genci. Ve yalan söyledi. "Elbette. Elbette geri döneceğiz."
Kadın gözlerinin yaşını sildi. Genç adam iki parça küçük bohçadan oluşan yüklerini sırtladı ve daha şimdiden dolmuş olan gemiye bindiler.
Genç adam güverteden son bir kez güzel vatanına baktı. Onun bağrında şehit düşmüş dedesi, babası, kardeşleri, kardeşleri gibi sevdiği silah arkadaşları yatıyordu. Gözlerinde yine o yeşil ateş yanmaya başladı. Ve işte o zaman yalan söylemediğini anladı".
bugün, 101 yıl süren kafkas-rus savaşı'nın sonlandığı gün. bugün hayatta kalan atalarımızın anavatandan sürüldükleri gün. bugün 21 mayıs 1864!
bugün çerkesler, en güzel çerkeskalarını giydiler.
yanlarına tüfeklerini almamışlar, hepsini yamultmuş, kırmışlardı. düşmanın eline geçsin istemiyorlardı.
savaş alanına giderken, amaçları zafer kazanmak değildi, onurluca ölmekti.
bazısı binlerce yıllık meşelere sarıldı, bazısı yerden bir avuç toprak alıp kokladı.
dönüp son kez ait oldukları dağlara, ormanlara baktılar.
o gün hepsi, ataları olan nartlar gibi savaştı.
bir çerkes atlısına onlarca rus saldırıyor, zor deviriyorlardı.
bu orantısız savaş, yaklaşık 2 saat sürmüştü.
hepsi tanrılar gibi savaşmıştı, ancak hepsi o gün, orada öldü.
hayatta kalan bebekler, yaşlılar, kadınlar osmanlı topraklarına sürüldü.
budur bizim burada olmamızın sebebi.
işte böyle bir şeydir çerkes olmak.
böyle şeylere rağmen, dimdik durabilmektir.
'tanrı tüm dünya milletlerine güzellikler, mutluluklar versin. çerkesleri ve abhazları unutmasın.'
Çerkes Sürgünü, 19. yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adigeler olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Türkiye'ye yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda 1 milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir. *
"Deniz kenarında yedi yıl
boyunca atılmış insan kemikleri
vardı. Kargalar erkek
sakallarından ve kadın
saçlarından yuvalarını
kurarlardı. Deniz yedi yıl
boyunca karpuz gibi insan
kafataslarını atıyordu. Benim
orada gördüklerimi düşmanımın
bile görmesini istemem."
2.dünya savaşına çalışıldığı vakit akla gelendir. o an akılda bosna vardır. ne bosnanın ne de çerkeslerin çalışılan konuyla o an için alakası yoktur. o an sadece bosnaya gitme hayalleri kurarken -hitler kırımı ele geçirdikten sonra kafkasyaya girip maykop petrol bölgesine ulaştı- cümlesini okursun. ana maykop lan. dön sağına soluna biz burdan gelmisiz de. şaka yap. niye geldik petrolün içinden de. ama acır için. tuhaf olur belkide ilk defa çerkes ethem dışında tarih kitaplarında sadece çerkeslerin bileceği bir şey yazıyordur. bosna gibi acır için. niye lan daha önce hiç böyle olmamışsındır aslında. kulağında ederlezi o cümleyi tekrar edersin. ederlezinin çerkeslerle bir alakası yoktur. balkanlarla alakası vardır. ama kafkasyada da balkanlar gibi değil midir. kan ve bal ülkesi. acı ,savaş, gözyaşı...
iki tane "çay seven çerkesler derneği" tadında organizasyonun yayınladığı dergiden ve kim idüğü belirsiz "*- birilerinin adını kullanınca, "ben osmanlı'yı takoza çıkardım" diye sevinen minik ve bilinçsiz anarşiklerin amacını çok merak etmekle birlikte, çerkes gruplarından ve o grupları oluşturan insanlardan o kadar eminim ki, kendi içlerindeki bu çatlak sesleri de en iyi onlar kesecektir zaten. zira, çerkesler burada asla tecrite, dışlanmaya ve kötü muameleye maruz kalmadılar, hatta tersine her zaman türkler kendilerinden bile fazla kıymetlerini bildiler ve biliyorlar. pardon, çerkes olmadıkları halde bu işi kendilerine görev bilenler varsa onların da niyeti açıktır. herkes anlıyor zaten.
vatanlarında ruslar tarafından soykırıma uğradıkları için bu insanlar vatanlarından ayrıldılar, sürgün soykırımın bir sonucudur, osmanlı, gerilemesinin artık şahlandığı o dönemde elinden geleni yapmıştır. şizofrenik bir boşluğa düşmenin gereği yok, senin ülken burası.
"Kabartaylar 1799-1825 yılları arasında Rus kolonyalist politikasına karşı sık sık ayaklandılar. Sert ve kanlı bir biçimde bastırılan bu ayaklanmalar sonucu nüfus iyice azaldı,bir veriye göre 200 binden 30-35 bine düştü (bk. Ali Kasumov-Hasan Kasumov,"Çerkes Soykırımı", Ankara, 1995, s.20)."
annanemin sülalesinin de içinde bulunduğu topluluğun oluşmasını sağlayan sürgün. büyük acılar, ıstıraplarla gözleri yaşlı ana vatanlarını terk etmeye zorlanmışlardır. bir çoğu kurtuluş savaşı'nda gösterdikleri kahramanlıklar sebebiyle şeref madalyaları ile ödüllendirilmişlerdir.
ananemin annesinin hep söylediği bir şey varmış. annanem söylerdi: "bugün olsun bugün rusya'ya geri dönerdi babam. ama döndüğünde kurtuluş savaşı olduğunu öğrenseydi en önde geri dönerdi türkiye'ye. evet hiçbirimiz türk değildik, ama bağımsız olduğumuz topraklardan çekip geldiğimizde burada hiç dışlanmadık. o yüzden biz bu topraklara borçluyuz. o yüzden kızımı bir türk'e verirken içim acıdı ama belli etmedim."