güzel bir yeni türkü şarkısısır. derya köroğlu - cem adrian düeti de başarılıdır.
Ya dışındasındır çemberin
Ya da içinde yer alacaksın
Kendin içindeyken, kafan dışındaysa
Çaresi yok kardeşim
Her akşam böyle içip, kederlenip
Mutsuz olacaksın
Meyhane masalarında kahrolacaksın
Şiirlerle, şarkılarla kendini avutacaksın
Ya dışındasındır çemberin
Ya da içinde yer alacaksın
"çaresi yok kardeşim
her akşam böyle içip kederlenip,mutsuz olacaksın"
tesellinin sıkıcı modundan sıkılanlar için,neticeyi söyleyen cümleleriyle bir ömür şarkısıdır çember.
kendi içindeyken,kafan dışındaysa, mesela o algıda seçicilik çizgisini çoktan geçmişsen,aşkın ılık çikolata kıvamı eriyip buhar olmuşsa,o buharlar gözlerinde yaş,içinde keder yapmışsa dinlenir bu şarkı.
içmeden şarhoş olmak diye birşey ver evet,sebebe lüzum yokken meyhane masalarında kahrolmak var.
sana yalanlar söyleyen birine sonuna kadar inanmak isteyip,gözünü karartıp onunla dünyanın bi ucuna gitmek var. hayatta ne çok şey var. bazıları gider en umutsuz hayallerin ucundan tutar. hayal umutsuz olur mu? olur. bazıları acı sever. acıların acımayan bir yüzü olmalı elbette. bedel ödemek lazım öyleyse. ama kime? neye?
insan kaçabilme ihtimali olan şehirler seçiyor hep. işte o ihtimalle temellenen çemberin dışındakini içindekini eşitleyip bir orantı kurulmaz mı?
bir aşkı mı paylaşmak daha zordur bir hayatı mı?
çok soru işaretli bir dünyada soruya cevap veremeyen ama işte neticeyi belirten güzel şarkılardan biridir çember.
tüm sorulara tek bir cevap verir ki bunun başka bir adı olmalı cevap değil neticeyle alakalı bir durum oda şu ki; "çaresi yok kardeşim"
yeni türkü'nün ilahi niteliğindeki şarkısı ayrıca bir edip cansever şiiridir. şiir de şöyledir;
I
vardır ya, hepimiz bir yerde olmak
ben işte onu..
tutulmuş gözlerinden ağaç altlarıyla
bir turuncu bahçeye yürüyorken ustaca
bir karınca küçümenliğe yerleşiyorken
siyah olarak
bir güneş şemsiyesi göğe öykünüyorken arada bir
dönüyorken ve
bir anı geldiği yere
işte pek fazla kurcalamazsak dünyanın orta yerindeyiz
ben
yani çok değişik bir sokağı yakalamış bulunan
kullanmak için yaşayıp ölmeye
II
bir kadın evine girer ellerimden
bir adam tıraşı uzar ellerimden
şöyle bir dururum, bunu hepiniz yaparsınız
daha çok görünmek için yaparsınız bunu
ve biliyorsunuz ki bu yüzden
bir köpek bulanıklığa uğradı
karanlığa yazıldı bir dülger
biriyse hişt diyerek yanındakine
kolunu dürter
evet, bakalım insan nereye gidecek
ben omuzlarımı alıp sıkıntıya giderim
bir asker kışlaya döner
sonra çok olağan bir şeymiş gibi
yerine yer koyarak biraz
bir şehir kendine ilerler
böylece
ama böylece
gittikçe daraltır bizi o siyah
o büyük milyonerli çember
III
şunu şuraya koymalı bill
-ne kötü bir ingilizce-
ya da ben
gene mi yenildim bill
odada, adamın içindeki odada
radyoyu açıyor bill
radyoda isterik bir sesle amerika
ne kötü bir hava
ne kötü bir yaşantı
kadehimi doldur bill
seni seviyorum de uşak olarak
pencere korkunç kapa bill
radyoyu kapa
-bill kalbini tutar, elbette çünkü bill-
kapa, ama kapasana bill
çünkü nasıl anlamalı dünya dönüyor
hep aynı yerde mi dönüyor bill
hangi yıldız biraz mavi
hangisi biraz yeşil
hiç paran oldu mu bill
bozdurup harcamak kadar
bana bir sevme yarat bill
bana bir sevme yarat
ya da ben
gene mi yenildim bill
ağlama
ama ağlama bill
bill!
hey!
bill!
IV
ben, aslına bakarsanız gücenmeyin
bir melon şapkayı durdurdum diye
çarpık bir masanın üzerinde
dengeyi kurtarmak için
çünkü ben hiç mi hiç etkisi olmayan bir adamım
mesela hiç unutmam bir pazartesiye
yüzümün birazıyla benim
elimle, elimi parklardan sayarak
bir ayrılık öncesini getirdim
bunu ben yaptım o pazartesiyi hiç unutmam
çünkü ben sizin bütün alışkanlıklarınızda varım
bir duvar bakıra çalar akşama doğru
olanca kırmızılarımla koşarım
martısı olurum en kadınsı çığlıklarımızın
kumaşlara girerim bir çizgiler uyumunda
bitmeyen şekeri çocuklarınızın
sabahlarınızda çay içme önceleri
sizi alma, sizi götürme havası duraklarınızda
ne zaman bir sevgili bekliyorsunuz -çünkü bu olabilir-
en önce ben koşarım
bunalıp sıkıldınızdı bir toplulukta
açık havada, evde, baloda
benimdir bir sıcaklık serin
bekleyen yatağınızda
çünkü biliyor musunuz?
ben her şeyim.
V
bugün de başlamayı unutuyoruz
herkes birbirine bakıyor
bulan bulana kendini
sapsarı bir kedi geçiyor hızlanarak
sanki yüzümün bir kenarı dünya
bir kenarı?
duvarda akşam yemeği gibi hindiler olmalı
bir ibik, az kırmızı, giderek tanrıyı kurmalı
belki de
bir avuç kanamak üzere
yüz kiloluk bir çiçek büyüyor aramızda
belki de aynı zamanda iki kişi
aynı sözü kullanıyor
ben seni bir avluya bakarak
ama ne tuhaf!
bir çocuk bulutu mendil sanıyor
yüzünü biçimliyor ona göre
her bakış bir serüven sayılıyor belki
belki de
salt başlamayı tekrarlıyoruz işte
bir güzellik eri de kuşanarak
kımılda diyor çarşıya
bize değerler ver
dengeyi sağla
çocuğa çocuğa
düdüğü öttürme olanakları
bir güneşlik eri de gölgeyle anlaşıyor
kirazla votka içiriyor
bir milyoner ağzına
güneş de bir parlıyor ki
adam da öyle bakıyor ki garsona
garson
güneşle mutluluk bakımından anlaşıyorlar.
VI
kim ne derse desin en iyisi
gözleri durduramıyoruz
işte bu kadar!
üstelik ne de çok şey istiyor onlar
üç aşağı beş yukarı biri
bir uzaklığı istiyor
oysa tam istediğimiz gibi uzaklar
bir şey sonsuz mu, elbette istediğimiz gibi
çünkü istediğimiz gibi aşk
çünkü biz sadece
maviler çalıyoruz doğadan
elimiz değdi mi bir nehir kıyısını
bir yüzük taşının parıltısını çalıyoruz biraz
balolar, gökler, süvari boyunları
kadınlardan ağız ıslağı, saçlar
kıllı göğüsleri erkeklerden
daha dün gibi bir martının süzülmesini çalıyoruz.
ama hiçbiri istediğimiz gibi değil
eve dönünceye kadar bitiriyoruz
çaldığımız her şeyi
işte bunun içindir ki bir yere gitme isteği içimizde
o sonsuz
ve her zaman bir sokak yaratıyor karşısı
rahata büyütülmüş bir oda
yeni açmış akasyalarıyla
bir bahçe bir bahçe
genişe gülmek gibi
avunuyoruz onlarla
o kadar avunuyoruz ki avunmak bile değil
anlaşıyoruz çaresiz
- bizi karşıya geçirin bay polis!
hamsterların döndürmeye bayıldığı oyuncakları. özellikle gonzales cinslerinin gün içerisinde belli bir mesafe koşmaları gerektiğinden bu çembere ihtiyaçları vardır.
murathan mungan' ın yazdığı bir şiir, ilk yazıldığında, "çember" kelimesinin yerine "düzen" kelimesini kullanmıştır. daha etkili olan "düzen" kelimesi bir kesimi rahatsız etmiş ve dönemin siyasi baskıları yüzünden Mungan, bugünkü haline çevirmiştir.
atatürk kültür merkezi'nin bahçesinde, derme çatma bir çadırın altındaki derya'nın gitarının telinin kopuşunu, ilk platonik aşkın içimden kopuşunu anımsadım. anneme göstermeden ağlayabilmek için kaküllerimi kulaklarımın arkasından gözlerimin önüne çıkarmıştım. lise bir. bir aşk şarkısıydı sanki dinlediğim, yalnızlık şarkısıydı aynı zamanda.
iki yıl sonra, özgürlüğe kaldırdığım yumruğumu pankartın ardına gizlediğim zamanlarda, kapağını gizlemek için gazeteyle kapladığım kitabımı okurken kulaklıklarımdan hangi tarafta olduğumu, kendimi neye adayacağımı anlatıyordu bana aynı şarkı.
üniversitedeyken katıldığım en kısa ve en uzun konserde bu kez anlamlı olan şarkı değil, yine gitarının telini koparan derya ve dostlarına olan sevgimdi. gırtlağımız acıyana kadar, bağıra bağıra, hep bir ağızdan söylediğimiz o cümlelerle stadyumdaki herkese olan sevgim. evet, kafam çok güzeldi.
mezuniyet koşuşturmacasındayken de dinliyordum aynı şarkıyı, proje hazırlarken bilgisayarımda. neleri yitirdiğimi, nerede olmadığımı, olamadığımı ve içimdeki boşluğu anlatıyordu bu kez. dışındaydım çemberin ve bana kalan sadece şiirler, şarkılardı.
bugün bu şarkıyı metroda nişanlımın kulağına fısıldayarak söylerken hissettiklerimse, hepsiydi. ilk aşkım, son aşkım, umudum, yalnızlığım, umutsuzluğum, dostlarım, sevgim, özlemim ... sevgim ve özlemim en çok.
bu şarkı benim için yaşamaya değen her şeyin şarkısıydı. içimi ısıtan ve yokluğunda dişlerimi titreten her şeyin şarkısı:
gereksiz, amaçsız yarışma.
durup dururken asabınızı bozmak istiyorsanız izlemelisiniz.
ya da rahatlamak istiyorsanız yine izlemelisiniz. zira küfür etmek sizi rahatlatabilir ve bu programı izlediğiniz anda farkedeceksiniz ki gün yüzüne çıkmamış küfürler etmektesiniz.
yemekteyizde bir boku beğenmeyen, güzelim yemeklere burun kıvırıp türlü türlü kulp takanların yarışıp 72 saat aç susuz bırakıldığı yarışmadır. sırf bu durumun zevkini yaşamak, oh olsun demek için izlediğim, sinir bozucu olduğu kadar, trajikomik olaylara da şahit olabileceğiniz bir programdır.
özet: bunlara müstahaktır efenim.