--spoiler--
"aniva ırmağı deltasında eskiden anivitzk cezaevi vardı. 1866 yılında inşa edilmişti. mitsuly buraya geldiğinde insanların yaşadığı ve boş evlerin, toplamda 18 bina olduğunu söylüyordu. küçük bir şapel, gıda malzemesi satan bir dükkan vardı. 1871 yılında burayı ziyaret eden bir muharririn yazdıklarına bakılırsa, burada subay adayı bir harp okulu öğrencisinin komutası altında 20 kadar asker varmış. bir kışlada yan yana sıralanan güzel asker karıları, tavuklardan yeni çıkmış yumurtaları ve kara ekmeği o muharrire ikram etmiş. bu bölgedeki yaşamdan hoşnut olduklarını söylemiş, ama yalnızca şekerin çok pahalı olduğundan yakınmışlar. bugün artık o kışlanın yerlerinde yeller esiyor, çevredeki kaba saba ve soğuk manzaraya bakınca güzel, uzun boylu asker karısı gibi bir şey sanki bir mitoloji öyküsü gibi geliyor insana. burada şu an görülebilen yalnızca bir tane yeni ev var. nöbetçi kulübesi ya da bir han olmalı. dışarıdan bakınca soğuk ve bulanık görünen denizden sıçrayan dalgaların beyaz sırtları kumlarda parçalanıyor; insana ümitsizlik cenderesinde, "ey, tanrım! bizi neden yarattın?" dedirtecek bir manzara. burası artık büyük okyanustur. anivitsk sahilinde inşaat alanında sürgün mahkumların kazma sesleri yankılanır, ama çok uzaklarda, ancak hayallerde canlandırılabilecek kıyı, amerika kıyısıdır. sol tarafta sisle kaplanmış sahalin burnu görülür, sağ tarafta ise yine başka bir burun... çevrede insanda eser yoktur. ne bir kuş ne de bir karıncaya rastlanır. böyle bir yerde acaba dalgalar kimin için kükrüyor? dahası her gece kim tutup da bu kükremeyi dinliyor? dalgalar, neyi arıyorlar acaba? dahası ben buradan ayrıldıktan sonra dalgalar kimin için kükremeye devam edecek? bunu bile kestiremez hale geliyordum. insan durupta bu sahile bakınca düşüncelerinin değil, duygularının esiri oluyordu. korkunç bir şeydi, ama aynı zamanda sonsuza kadar burada kalıp dalgaların tekdüze hareketlerini izleme ve ürkütücü kükremelerini dinleme arzusuna kapılmadan da edemiyordum."
çehov'un tasvir ettiği sahalin'in uçsuz bucaksız çorak sahilleri kafasının içini tamamen işgal etmişti. tengo dalgaların sesini duyar gibiydi. gözlerini kapatınca ohotsk denizi'nin dalgalarının vurduğu sahilde tek başına durmuş, düşüncelere dalmış gibi oluyor, çehov'un içinden söküp atamadığı, hüzünlü düşünceleri paylaşabiliyordu. dünyanın son kıyısında, çehov insanı boğan bir çaresizlik duygusu hissetmiş olmalıydı. 19. yy.'da bir rus yazarı olmak, muhtemelen kaçınılması imkansız, sert bir kaderin yükünü omuzlarda taşımakla aynı anlama geliyordu. onlar rusya'dan kaçmak istedikçe, rusya onların prangalarını daha da ağırlaştırıyordu.
--spoiler--