uzun yıllar önce budist bir rahip nirvanaya ulaşmak için bir ibadete başlamış. ibadeti oruç gbi ama yemek orucu değil bu uyku orucuymuş.
rahip 3 ay boyunca uyumayacak ve nirvanaya ulaşacakmış.
ilk 2 ay geçmiş rahip hala çok iyiymiş. son ay başlamış rahip yavaş yavaş yorulmuş. en son hafta gelmiş çatmış. rahip gözlerini zorla açık tutabiliyormuş.tam 90.cı gün gözkapaklarının ağırlığına dayanamamış. ne yapacağını düşünmüş ve karar vermiş gözkapaklarını koparıp atmış. ve böylece orucunu tamamlamış.
rahip nirvanaya vardı mı bilinmiyor. ama gözkapaklarını attığı yerde bir bitki filizlenmiş.
biz bu bitkiye "çay" diyoruz. o günden sonra bu bitkiyi kaynatıp içenlerin uykusu gelmezmiş.
yemyeşil bir coğrafyada doğmuştur.
nasırlı ellerin kendisini toplamasını bekler.
sonra, kendini dört duvara hapsetmiş insan gelir, ve onu paketler.
yolculuğu başlar efendim, hangi fabrikaya gideceğini bilmeksizin.
hani kaçak olarak ülkeye girmeye çalışan, su alan bir botun gizli bölmesindeki yolcular gibi...
derken varır bilindik ya da bilinmedik bir fabrikaya.
işlenir, süslenir, yeni gelin gibi dizilir raflara.
alıcısını bekler, arayı basıp alınsın diye.
sonra mualla hanım iş çıkışı girdiği migrostan alır çayımızı.
paket açılır, gün yüzü görür.
bakır bir çaydanlığa konur,
üzerine sıcak su konur.
insanın dört duvarlık hayatının bir parçası olur.