millet olarak bize özgü kimi garip denebilecek vasıflarımız vardır. bunlardan biri çok sık rastladığımız "on kaplan gücünde olduğunu kanıtlama gayreti"dir...
bu içgüdüsel bir reflekstir belki belki de kendini ispatlayacağı başka bir meziyeti olmayan bünyenin var olma uğraşıdır bilemiyorum. ama toplumun iliklerine işlemiş bir güç fetişizmidir bu;
adam hiç hasta olmaması ile övünür mesela (ulan insan bünyesi bu hastalıktan tabii ne olabilir ki?)
dedesi 12 yaşından beri sigara içtiği halde 84 yaşına kadar yaşamıştır (sigara içmek değil de sigara içtiği halde kanser olmak zayıflıktır)...
daha çocukluğumuzdan itibaren bu terminatör sağlamlığı beklentisi kaçınılmazdır. kuş kadar çocuksunuzdur iğne vurulduğunda ya da vurulma aşamasındaki korku nedeniyle ağlayınca ödlek olursunuz, erkek adam ağlamazdır ve ağlamak güçsüzlüğe dalalettir...
belki savaşçı bir toplum oluşumuzdandır bu sağlamlık istenci.
neyse, konumuza dönecek olursak. çayı şekersiz içme hadisesinde de bu "on kaplan gücünde olduğunu kanıtlama gayreti" devreye girer.
bir ortamdasınızdır üç beş kişilik hatunlu erkekli arkadaş gurubunda yaşanır bu sıkıntı, şeker kutusunda şeker biter veya garson şeker koymayı unutur bardağın kıyısına, yahut bir ev ortamında aile eşrafı ve misafirlerle birlikte çay içilecektir. çaylar gelir -ve nedense- her seferinde şeker yoktur, çay öylece durur önünüzde lavuğun birisi kendi önündeki çayı alır inceden bir hüpletme ile çeker içine çayı, aynı esnada siz çaya çay da size bakar tadsız tuzsuz bir ruh haliyle...birileri içerken çayını çıkıp "şeker alabilir miyim" demek güçsüzlüğünu ifşa etmek gibi olacağından ev sahibinin insiyatifine bırakılır çayın devam filmi. neyseki ev sahibi de çay içecektir ve kendi çayının da şekeri olmadığını görüp "aaa şekeri unutmuşuuuuum" deyip şeker dağıtmaya başlar...bu kısım da skandalın ikinci perdesidir;
siz utana sıkıla, şeker olmadan çayınıza dokunamamanın verdiği acizliği gizlemeye çalışırken çayı şekersiz içen lavuğun diyaloğu daha bi sarsar bünyeyi;
-şeker alır mısın evladım
--saolun teyzecim, ben şekersiz içiyorum. ama bi çay daha alabilirim...
(lan biz daha başlamadık sen tur bindirdin millete allahsız, bi de şekil yapıyon ortamda zıkkım iç emi)
edit; "zor bir şey değil sen de bırakabilirsin"* babında mesajla alıyorum, uzun yıllardır ben de şekersiz içiyorum ama geçmişe dair sık rastlanan bir ruh halini ifade edeyim dedim.
dışarıda çay içecekseniz içinde çay kaşığı ile gelen bardağa şöyle bi boka bakar gibi bakılır akabinde çay kaşığı tiksinircesine bir yüz ifadesiyle bardaktan çıkarılıp bardağın yanına sertçe fırlatılır.. bu sayede mevzubahis karizma tavana değer.. aahhh ah.. ama bu karizmayı anlayıpta etkilenecek, kendini sizin kollarınıza bırakacak hatun nerde be sözlükçüğüm? vallahi boşa gidiyor bunca karizmam ona yanıyorum... israf bence... artık değerlendirilsin lütfen.
çayın yanında sunulan şekere elin içi karşı tarafa gösterilerek dik bir sesle ben almiym denildiği anda ortamı kuşatan karizmadır. şekerli içmek ise dilendirir. kırılgan bir sesle şeyy biraz daha şekerrrr dedirtir.
"şeker almayacak mısın" dendiğinde "saol ben şeker kullanmıyorum" diyerek tüm bakışları üzerinize çekersiniz ve acayip bi havanız olur. ama gene de her şeyden önemlisi çayın tadını alırsınız..