özlenilen lezzettir. hele ki fırından yeni çıkmış bir simit ile taze demlenmiş çay olursa. popüler kültür bizi tost ve hamburger yemeye mecbur bıraktığından pek fırsat olmuyor doğrusu.
bu başlığa kaşar peyniri de eklemek isterdim ama onun simidin dostluğu karşısında silinip ikinci planda kalması daha doğru. çünkü, çayla simidi beraber bulduğumuz günler eksik değil ama üçünü bir arada bulmak ?
bu incileri döktüren ben değilim. sait faik abasıyanık tır. yaşasa direk sözlükte yazar olurdu. gördünüz formata ne kadar uygun. zaten başlıkta kendisinin bir hikayesinin adıdır.
adına zirveler düzenlebilecek kadar güzel bir ikilidir ama yanına birde üçgen peynir eklendigi zaman bu üçlünün eline su dökecek bir ögrenci kahvaltısı yoktur. herkes ilkögretimde , lisede hadi olmadı üniversitede bir kez olsun bu üçlüyü tatmıştır. (bkz: afiyet olsun)
anne ve baba, iskender ve kunefe, manti ve yogurt, mansiz ve nouma ikililerinden sonra en cok ozlenen ikilidir. ayrica simitin ayrana ihanetidir nazarimda.***
ama çayı simitle içtikten sonra, sokağın çamuruna karışır, dişlerimizde hala susam kırıntıları, oradan oraya koşabiliriz. sokakta yağmur yağar, alnımızdan ter damlar. dişlerimizde susam tanesi, çayın kokusu hala burnumuzdadır.
bu satırları yazmış sait faik simitle çay adını verdiği öyküsünde ve eklemiş;
harikulade bir ziyafet sofrası kahvenin mermerindedir. koparmaya kıyamadığımız yumuşak, taze iki simit, ince belli kırmızı benekli çay fincanı..
işte susamın kırıntıları! doldurun avucunuza masanın mermerinden elinizin kenarıyla! atın ağzınıza! sonra kibrit kutusunun kapağından ufak bir parça koparın! dişlerinizin arasındaki susamları ayıklayarak mutlu mesut, işinize gidin!