işverenlik kavramı başlı başına "hakyemeye" dayanan bir sistem olmakla birlikte, bu iş artık toplum tarafından kanıksanmaya başlamış ve alışılagelmiştir. Paradan para kazanmaya dayalı bir toplumda yani liberalizmin etkin rolünü sahnelediği toplumlarda "işveren" kadar masum bir tabir bugünün patronlarına iltifat gibidir.
aslına bakıldığında ruhen bir çalışanından daha mutlu değildir.
parası vardır ama harcayamaz. çünkü para harcamak için iş ortamından uzaklaşması gerekir ki bu da asla yapamayacakları bir deliliktir. parasını verip 1000 tane yönetici tutmuş olsa gene aklı işin yürüyüp yürümediğindedir.
yani o maddiyatın bekçisidir.
mutlu huzurlu işveren olunmaz. işveren olmak için beynini baştan rehin vereceksin.
şöyle gününü gün eden parasının keyfini çıkaran işveren görmedim. ya da açık kapı bırakalım, bunu yapıpta hala işveren kalan görmedim.
o zaman oturup bir daha hayatlarını gözden geçirseler mi acaba.
kendilerine eziyet ediyorlar gibi geliyor.
e kendisi eziyet altında olan biri de başkasının çektiği eziyetle ilgilenmez hatta onun da çekmesine zemin hazırlayabilir.
Çoğunluk işverenlerdir: iş vermeye gelince, Jose Mourinho kesilirler; para vermeye gelince, Fener'in son hafta şampiyonluk öncesi yapıştırdığı Cincon futbolcusu kesilir dürzüler. Hakkını istersin, sesleri çıkmaz; ama arkandan sonrasında küfürü basar, kansız ordinaryus çocukları!
Not: Söylediğim sözlerdeki incitici kelimeleri Cinconlu kardeşlerim üstüne alınmasın, onlar baş tacı. Futbolcular ve Okan kansızı alınabilir.