çalışan anneye kıyasla, çocuğu da küçükse eğer, akla zarar zararlardır. bu anne çocuğuna sürekli '' zaten yorgunum sinirliyim, otur orada çabuk'' diye bağıracak ve çocuk, çocukluğunu yaşayamayacaktır. bazen 2 yaşında ki bebeğin bile, daha o yaşta sofra kurmaya, kaldırmaya ve diğer ev işlerin de size yardımcı olmaya çabalamasına içiniz acır. bacak kadar çocuk 5 dakika televizyon izlemek ister, anne, '' kapat şunu dedim'' diye çemkirir. sorumluluk almayı daha bacak kadarken el mahkum öğrenir çocuk maalesef. evet bu anne çalışıyordur, çalışmak zorundadır çünkü, cebinde parası vardır, istediklerini alabilir ama, çocuk obsesif bile olabilir. anne olmak büyük hemde çok büyük sorumluluk ister. ve bunu taşıyamacak kadınlar doğurmasa ne iyi olur.
-4 yaşında servis kavramının hayatına girmesi.
-sabahın körününde servise binmek.
-rüyanda şöför amcayı gördüğünü sanmak
-boynunda kocaman bi anahtar taşımak.
-camda anneyi beklemek.
-köşeden görününce içinin pırpır olması demektir.
Anne eve gelir binbir inlemeyle..Yakarışlarla geçen garip bir akşam yemeği yenir ve şöyle bir tatlı muhabbet bile edemeden yorgun annenin bir tarafını dönüp horul horul uyuması bütün aile bireylerini çileden çıkarmaya yeterlidir...
eve katkısı olsun diye çalışan annenin, farkında olmadan başta çocuk olmak üzere ev ahalisine verdiği zararlardır.
bunların başında okuldan eve dönünce, hiç şüphesiz, evde kimseyi bulamamak gelir. yetişkin bir adamın parmağı kadar olan incecik bileğiniz kapıyı açmaya yetmez, anahtarı iki elinizle zorlayıp da kendinizi eve attığınızda "annem olsa da yemek hazırlasa" diye düşünürsünüz. iş başa düşüp de ortalığı batıra batıra yemek hazırladıktan sonra toplaması ayrı bir dert olur. "neyin yeri neresiydi" diye düşünür de bulamazken anne arar. koşa koşa telefonu açarsınız. 1-2 saat içinde ne kadar değerli olduğunu anladığınız kadının sesini duymak için telefona var gücünüzle yapışırsınız. telefon kapanır, dıııt sesiyle başbaşa kalırsınız. o an tekrar hisettiğiniz yalnızlığınızı bastırmak adına televizyonu açarsınız.* her kanalda, anne çalışmazken izlediği kadın progralarına denk gelirsiniz. ayşe özgün'den esra ceyhan'ına her bir kadın size annenizi anımsatır. televizyonu kapatırsınız. "bari ders çalışayım" deyip de kitap başına oturduğunuzda bir eksiklik hissedersiniz. ki o eksiklik, calisirken meyve soyup getiren annedir. içinizi kaplayan sıkıntı yüzünden kitabı kapatır kendinizi yatağa atarsınız. ders çalışamamanın verdiği huzursuzluk size yine anneyi hatırlatır. "annem olsaydı şimdi başımda durur çalıştırırdı" diye düşünürken, bir arkadaşı size çağırmak gibi dahiyane bir fikir bulursunuz. arkadaşı arayıp annesinden izin alması için ikna etmeye çalışırsınız. ahizenin diğer ucundaki arkadaşı annesiyle konuşurken duyarsınız. ve tabi annesinin "onların evinde kimse yok şimdi di mi, çalışıyordu annesi. yok gitme o zaman" dediğini de. nezaketinden ötürü sizi çağıran arkadaşı reddedersiniz. hem de "annem kek de yapar gel ya" demesine rağmen, oysa sizin annenizin kek yapmaya hiç vakti olmazdı. bomboş gelen evde bir ses duymak istediğinizden şarkı söylemeye başlarsınız. ev o kadar boştur ki sesiniz yankı yapar. sonra o yankılar arasında uyur kalırsınız. uyandığınızda kapı çalar, anne gelir. annenin boynuna atlarsınız. o ise "çok yorgun"dur.
sonra yıllar geçer, anne çalışmaya devam eder, ama size eskisi gibi koymaz, bakkalın bile yüzünü annenizden daha fazla görmeye başlarsınız, anneyle görüştüğünüz 1-2 saatte de -anne genelde stresli olduğundan- kavga edersiniz, haftasonları yaprak sarar, haftaiçleri koltukta uyuyakalan anneyi uyandırırsınız, hayat içteki bitmez tükenmez anne sevgisiyle devam eder. *
maddi zararı yoktur. manevi zararı vardır. çocuk 5 yaşından küçükse, küsmeyi öğrenir. trip yapmayı öğrenir. çocuk 7 yaşından büyükse pek manevi zararı da olmaz. ama kesin olan şey, çocuk 5 yaşını geçmeden mümkünse anne çalışmamalıdır. şiddetle tavsiye edilir.