şu an veya ileriki yaşamında çalışmak arzusuyla yanıp tutuşan kişiler olurlar genelde. çalışmayan anne çocukları olarak bizse devlet bizi atarsa başlarız, yatalım evde şimdilik modundayız. keşke benim de annem iş kadını olsaydı, keşke benim de içimde ateş olsaydı, ama yok amk dünyaya yemek temizlik veya çocuk yetiştirmek için gelmiş hissediyorum kendimi.
Boynunda ipe bagli anahtari, annesi ilgilenemedigi icin uzatamadigi saclari vardir. Anne gelmeden disari cikamaz, her çalan kapiyi acamaz. Evden biriyse gelen kapi calis sekli parolalidir. Anne izindeyken dunyalar onundur... sicak taze yemek toplanmis ev ve bitmesini istemedigin saatler vardir
çocukluğumla beraber tekrar geri döndüğüm anılarım. çocukken annesini sadece pazar günleri gören biriydim. seneler sonra yine annem işe girdi. sabah erkenden kalkıp kablumbağaların yemini verip suyunu temizliyorum kardeşimi doyuruyorum. etrafını toparlayıp bulaşıklara el atıyorum. hiç bitmeyecek gibi.
insanın çocukluğuna dair bir cok anı yaratır bu durum.. küçüksündür birde , okadar da kücük degil hani boynunda anahtar taşıyacak kadar büyük, gelirsin eve, annenin sana 2.5 milyon kez tekrarladıgı seylere uyarak yasamaya calısırsın en kücük bacaklısından.. efendimi söyliyim , önce yemek buzdolabından cıkartırsın mesela, cok dikkatli bir sekilde ocağı yakarsın, sonra ısıtırsın yemeği , afiyet bal şeker olsun, sonra ateri oynabilirsin ancak ancak ve ancak ocağın kapalı olduğundan emin olmalısın, dışarı çıkıcaksan kapıyı kapadığından da emin olmalısın, hiç unutmam açık unutmuştum bir kere televizyonu anahtarıda almadan öylece çekivermiş bulundum kapıyı...mahallede ki piçler (ne şekerdiler hepsi de)korkutmuşlardı beni televizyon patlar oğlum ev yanar falan diye... kısacası çok şey öğretir insana..
bakıcılarla büyümeye mahkum çocuktur. bakıcı eve arkadaşlarını çağırıp geyik yapıyorsa, çocuktan fazla öğle uykusuna yatıyorsa çocuğu dövüyorsa ve de çocuğu sindirip ailesine söylememekle korkutuyorsa o çocuk 24 yaşına da gelse tırnak yemeye mahkumdur.
Mesele sevgiye ilgiye aç olmaktan çok - sokaklarda geçiyor zaten zaman- sabahtan akşama kadar börek , çörek yapan, odasını yatağını annesi toplayan, öğle yemeği için eve çağrılan çocukları kıskanmaktır. hatta çocuklar acımasız olur, aaa annesi çalışıyor diye dalga bile geçmişlerdi çocukluğumda. sabah kalktığınızda annenizin coktan gitmiş olduğunu farkedip , önlüğünüzü fırlattığınız yerden aldığınızda ütüyü kendiniz yapmanız gerektiğini farketmek, anneme yardım edeceğim diye tabure üstünde bulaşık yıkamak, yemek ısıtıcam diye perde tutuşturmak, dün biz mantııı yedik diyen çocukları boğazlama isteği duymaktır.
işten gelen annenin akşam hemen o yumuşacık göğsüne yatıp,
mahsun gözlerle '' annecim yarında gidicekmisin'' sorusunu sormanız karşılığında aldığınız ''evet'' cevabının o küçücük kalpte açtığı üzüntü tarif edilemez. zordur çünkü, ona en çok ihtiyacınız olduğu yaşlarda çalışıyordur anne, sizin için/geleceğiniz için, daha ilk okuldayken beslenme çantaları özenle hazırlanmış, saçları özenle taranmış ve örülmüş, ders çıkışı annelerinin onları kapıda beklemelerini kıskanan çocuk olmuştur o hep. büyüse bile her zaman eve geldiğinde evinde onu beklior olarak görmek ister annesini. çocuk işte hala ana kuzusu.
hayata göz açtıkları andan itibaren annelerinden geçim derdi yüzünde ayrı kamış çocuklardır. ömür boyu annelerini özlemkle geçer yaşamları onlara en ihtiyaç duyduklarında yanlarında yoktur, ilk anne kelimesi annelerine değil kim bakıyorsa ona söylerler (bu dayı sıda olabilir) yeğenimin annesi işe giderken gitmesin diye söylediği şu sözler hiç gitmez aklımdan ( devrim :anne işe gitme , ablam:sana süt almak için işe gitmemlazım, devrim: anne ben süt içmem sen gitme... )
ister istemez günümüz koşulları nedeni ile çalışan annenin sorumluluğundan, sevgisinden, ilgisinden, yakınlığından, umutlarından uzak kalmış, özlemle büyümeye mahkum edilmiş çocuklardır. *
ev hanımı olan karşı komşunun çocuğuna özenen çocuklardır. annesine sürekli "anne öğle yemeklerinde sen de gelip bize karşı komşu gibi patates kızartsana" diyen çocuklardır. *
işten gelen annenin akşam hemen o yumuşacık göğsüne yatıp,
mahsun gözlerle '' annecim yarında gidicekmisin'' sorusunu sormanız karşılığında aldığınız ''evet'' cevabının o küçücük kalpte açtığı üzüntü tarif edilemez. zordur çünkü,ona en çok ihtiyacınız olduğu yaşlarda çalışıyordur anne, sizin için geleceğiniz için,
daha ilk okuldayken beslenme çantaları özenle hazırlanmış, saçları düzenle örülmüş, ders çıkışı annelerinin onları kapıda beklemelerini kıskanan çocuk olmuştur o hep.
''annecim ben büyüyünce çalışırsam sen artık işe gitmessin dimi,ben sana bakarım bak gör çok para kazanıcam ben'' dersiniz her akşam o saçlarınızı okşadığı zaman. gülümser anne...
bir anne de sizsinizdir zaten 2,5 yaşındaki kardeşin, küçük annesinizdir,
büyük abla ile dönüşümlü baktığınız mamasını yedirip ninnilerle uyuttuğunuz.
gel zaman git zaman,
artık büyümüşsünüzdür onu yani annenizi kendinize bir ekol olarak almışsınızdır bir kere, azmini, çalışkanlığını, fedakarlığını.
evet onbeş yıl çalışan bir annenin kızıydım ben, babam da vardı oda çalışırdı.ama yetmezdi hayat şartlarıydı işte...
güzel vakit geçirirdik genede, haftasonları çalışırdı bazen annem, en çokta o zamanlar kızardım ona. yine de her şeye rağmen mükemmel bir anne oldu bana. ondan öğrendiğim her şeyi ben de kendi çocuklarıma uygulayacağım. zira öyle güzel bir model olmuştur ki pratikliğiyle, hızlılığıyla, her işe yetişmesiyle, öyle böyle değil hani üç küçük kız sahibi olup hem ev hem iş hayatını sürdürmek, işte elleri öpülesi annelerdir onlar, kendisinden önce evladını düşünen ve emeğinin nedeni yavrusunu iyi bir yerde görmek olan güzeller güzeli insandır o anneler.
eğer anneniz esnafsa o kadar da kötü olmayabilecek durum.
- bir pasajda büyürsünüz. fotoğrafçının çırak balonun içine su doldurup sağa-sola fırlatmayı öğretir. annenizin, dükkanın arka tarafında yedeklediği kıyafetlerinizle hemen değiştirilir.
- çaycı, siz seviyorsunuz diye muzlu süt yapmayı bilir. "enişte amca" * diye seslendiğinizde hemen dev bir bardakta, ballı muzlu sütünüz gelir.
- birsürü "abi" ve "abla"nız vardır. omuzlarda büyürsünüz. bütün şımarıklıklarınız çekilir, üstüne bayaa da şımartılırsınız daha.
- düştüğünüzde anneniz ve bütün pasaj ahalisi hemen ordadır.
- pasajın arkasında kedi sürüsü beslemenize izin verilir.
- cumartesi sabahları tüm esnaf "ailecek" kahvaltı yaparsınız.
- 3-4 yaşlarındayken "kendi yaşımda arkadaşlar istiyorum" dersiniz. anneniz sizi anaokuluna yollar. çok sıkılırsınız ve bir hafta sonra "ben arkadaşlarımı özledim" diye anaokulunu bırakır, pasaja dönersiniz.
- 6-7 yaşlarında tezgahtarlığı epey bi ilerletmişsinizdir. malları, neyin nerde olduğunu, ne işe yaradığını bilirsiniz. "başarabilme"nin güdülemesiyle kendinize çok güvenmektesinizdir.
- daha da ilerleyen yıllarda "esnaf dayanışması" çerçevesinde azbuçuk kuaförlük, sekreterlik, fotoğrafçılık, hatta emlakçılık, "iyi çay demleme sanatı", "nasıl kahve pişirilir" konuları hakkında bi fikriniz vardır. kimin yardımcısı izne giderse onun yerine ikamet etmekte, kimin dükkanı boş kalırsa bakmaktasınızdır.
- tatillerde eve döndüğünüzde, özellikle ilk iki gün orda burda, herkesin ikram ettiği çay-kahve sayesinde mideniz kötü olur. kimseye hayır da diyemezsiniz.
herzaman değil belki ama zaman zaman o kadar da kötü olmayabilecek durum. *
acınası durumda olan çocuklardır. okuldan eve gelindiğinde sıcak yemek bulunamaz, buzdolabındaki yemek ısıtılarak açlık giderilir. çantanı odana götür yada üstünü çıkar yemeğini öyle ye sesine muhtaç kalırsınız. genelde küçüklüğünüzü kreşlerde geçirmişsinizdir.
(bkz: ev hanımı annelerin kıymeti iyi bilinmeli)