bakıcılarla büyümeye mahkum çocuktur. bakıcı eve arkadaşlarını çağırıp geyik yapıyorsa, çocuktan fazla öğle uykusuna yatıyorsa çocuğu dövüyorsa ve de çocuğu sindirip ailesine söylememekle korkutuyorsa o çocuk 24 yaşına da gelse tırnak yemeye mahkumdur.
insanın çocukluğuna dair bir cok anı yaratır bu durum.. küçüksündür birde , okadar da kücük degil hani boynunda anahtar taşıyacak kadar büyük, gelirsin eve, annenin sana 2.5 milyon kez tekrarladıgı seylere uyarak yasamaya calısırsın en kücük bacaklısından.. efendimi söyliyim , önce yemek buzdolabından cıkartırsın mesela, cok dikkatli bir sekilde ocağı yakarsın, sonra ısıtırsın yemeği , afiyet bal şeker olsun, sonra ateri oynabilirsin ancak ancak ve ancak ocağın kapalı olduğundan emin olmalısın, dışarı çıkıcaksan kapıyı kapadığından da emin olmalısın, hiç unutmam açık unutmuştum bir kere televizyonu anahtarıda almadan öylece çekivermiş bulundum kapıyı...mahallede ki piçler (ne şekerdiler hepsi de)korkutmuşlardı beni televizyon patlar oğlum ev yanar falan diye... kısacası çok şey öğretir insana..
çocukluğumla beraber tekrar geri döndüğüm anılarım. çocukken annesini sadece pazar günleri gören biriydim. seneler sonra yine annem işe girdi. sabah erkenden kalkıp kablumbağaların yemini verip suyunu temizliyorum kardeşimi doyuruyorum. etrafını toparlayıp bulaşıklara el atıyorum. hiç bitmeyecek gibi.
Boynunda ipe bagli anahtari, annesi ilgilenemedigi icin uzatamadigi saclari vardir. Anne gelmeden disari cikamaz, her çalan kapiyi acamaz. Evden biriyse gelen kapi calis sekli parolalidir. Anne izindeyken dunyalar onundur... sicak taze yemek toplanmis ev ve bitmesini istemedigin saatler vardir
şu an veya ileriki yaşamında çalışmak arzusuyla yanıp tutuşan kişiler olurlar genelde. çalışmayan anne çocukları olarak bizse devlet bizi atarsa başlarız, yatalım evde şimdilik modundayız. keşke benim de annem iş kadını olsaydı, keşke benim de içimde ateş olsaydı, ama yok amk dünyaya yemek temizlik veya çocuk yetiştirmek için gelmiş hissediyorum kendimi.