Dişi penguenler gidip erkeklere kur yapıyorlarmış, ayarttıkları erkeklerle sevişip karşılığında çakıltaşı alıyorlarmış. Erkekler, seviştikleri dişilere verebilmek için çakıltaşlarını bulup biriktiriyorlarmış. Bazı dişi penguenler ise pek yosmaymış. Gidip erkeği azdırıyorlarmış, erkek öylesine etkileni-yormuş ki bundan, daha sevişmeden, nasıl olsa sevişeceğiz diye çıkartıp çakıltaşını veriyormuş, dişi de çakılta-şını alıp sevişmeden uzaklaşıyormuş. Bilimkadını, bir dişi penguenin hiçbir erkekle sevişmeden tam altmış iki çakıltaşı topladığını görmüş. Bir erkekle birlikte yaşayan bazı dişi penguenler de eşlerini bırakıp, gizlice başka erkeklerle sevişip onlardan çakıltaşı alıyormuş. insanların alışverişinin aynısı, bizde kıymetli olan para, onlarda çakıltaşı. Roller de aynı. Çakıltaşlarını toplayan erkek, vücudu karşılığında o çakıltaşlarını erkeğin elinden alan dişi. Bu tanrısal rol dağılımı, doğanın her parçasında dişi bedeninin daha kıymetli olduğunu, erkeklerin bir dişiyle sevişebilmek için paralarını, taşlarını, yiyeceklerini verdiğini gösteriyor, iyi ama neden? Kadınların buna, "Çünkü erkekler aptal" diye cevap vereceğini tahmin edebiliyorum, doğrusu erkeklerin pek akıllı olduğu da söylenemez. Ellerindekini dişilere kaptıran erkekler göründükleri kadar aptal olsalar o paraları, çakıltaşlarını, yiyecekleri bulup biriktiremezlerdi, demek tek neden bu değil.
Erkeklerin sevişmeyi kadınlardan daha çok sevmesi mi? Belli bir yaşa gelen her erkek bunun da gerçeği yansıtmadığını bilir. Ne o zaman? Niye bir erkek sevişmek için bir kadına para vermeye hazırdır da kadın sevişmek için para vermediği gibi bir de üstüne para alır? Tanrı nasıl bir denge kurdu da aptallık erkeklerde orospuluk kadınlarda kaldı? Acaba hayattan talepleri birbirinden farklı olduğu için mi, rolleri de böyle farklı? Bir erkek bir kadından sadece vücudunu isterken, kadın bir erkekten vücudunun yanı sıra aşk, şefkat, güven, güç istediği ve erkek bunları vermek yerine para ya da çakıltaşı vermeyi tercih ettiği için mi? Bunda bir doğruluk payı vardır herhalde ama o vakit, kendisine, güven, güç, şefkat veren bir erkeği varken gidip gizlice başka erkeklerle sevişerek çakıltaşı alan penguenleri nasıl açıklayacağız? Erkek, istediklerini istediği miktarda veremediğinde mi, dişi gidip başka erkek buluyor? Dişi sadece aşk, şefkat, güç, güven istemiyor, bunları hep çok miktarda istiyor, bunlar azalınca çakıltaşı turlarına çıkıyor. Ya da... Dişi, ne olursa olsun asla erkeğe güvenmiyor, her şartta kendisini, geleceğini ve yavrusunu güvence altına alacak kadar çok çakıltaşı biriktirmeyi amaçlıyor. Bu mümkün olabilir mi? Her şeyden daha fazla istediği şey çakıltaşı mı? Aşkın kavurucu girdaplarında kendini kaybedip çakıltaşlarını unutan dişi, o girdaptan başını çıkardığı anda yeniden güvenliğini,
yalnızlığını ve çakıltaşlarını mı hatırlıyor, onu o sarhoşluğun içinde daha fazla tutamadığınızda bu eksikliği çakıltaşlarıyla mı kapatmak zorundasınız? Bütün bu payeler, başarılar, iktidarlar, güçler, kavgalar, sonunda çakıltaşına çevirip dişilere vermek için erkeklerin biriktirdikleri mi? Çakıltaşı yoksa, sevişme de yok mu? Tanrı, yarattıklarına bahşettiği o muhteşem hazzı bir avuç çakıltaşına çevirerek eğleniyor mu acaba yarattıklarıyla? içinden başka canlıyı çıkartma yeteneğine sahip olan dişinin içgüdüleri yalnızca yavrusunun güvenliğini sağlamayı mı hedefliyor, bunun için mi kendisini her zaman hayatın içinde öylesine yalnız, güvencesiz ve kimsesiz hissediyor, yanındaki erkeğine inanmıyor, varlığını ve bedenini erkeğine değil de doğurabileceği yavrularına mı armağan etmek istiyor? Bir erkek bütün ruhunu, bütün bedenini verse de kadının ruhunun bir parçasıyla, bedeninin bir parçası hep geleceğe, beklenen bir yavruya mı ait olacak; bir kadın kendini asla tamamıyla bir erkeğe veremeyecek mi, kadının hiçbir zaman o ânı tam yaşayamayıp hep gelecekle ilgilenmesi, güvence araması, hep erkeğinden gizli bir dünyası olması, onun, geleceğe bağlı bir zincirin parçası olmasından mı? Yavrusu olsun ya da olmasın, içgüdüleri ve ruhu hep erkeğe biraz uzak ve yabancı mı? Aslında o çakıltaşlarıyla, bir başkasına, doğacak yavruya ait bir bedeni mi satın alıyor erkek? Bir yavruya adanmış olmak gibi bir kutsallıkla sarmalanmış kadın bedeni, tam da o kutsal adanmadan dolayı mı orospuluğu keşfediyor?
Kutsallık mı orospuluğu yaratıyor? Ne garip bir şaka bu! Kadın bedenini bu kadar kıymetli kılan, onun yaşadığı âna hiçbir zaman bütünüyle ait olamamasından mı kaynaklanıyor? Eğer öyleyse, hiçbir erkek hiçbir kadına, bütün varlığını o kadına bağışlasa da, tümüyle sahip olamayacak, onu gelecekle, geleceğe ait endişelerle paylaşmak zorunda kalacak, onun sırlarına ulaşamayacak, onun bütün düşüncelerini bilemeyecek, duygularını tam olarak öğrenemeyecek. Sadece sarılacak ona. Sevişecek. Zamanın karmaşasını ruhunda ve bedeninde taşıyan kadının yanında o ânın derinlikten yoksun sığlığını temsil edecek. Ve çakıltaşlarını verecek.
ikisinin de kayganı (özellikle su ile temas ettiğinde) makbuldür canım benim...
(normalde su içindeyken, kadının vajinasının ıslanması daha zor olabilir...)