mezarı topraklarımızda bulunan elleri öpülesi ana, atamızın biz karşıyakalılara bıraktığı en büyük miras. pazar günü kabri başında yapılacak törenden sonra bütün karşıyaka alsancak'a akacak. herkes anasını alıp gelecek muhakkak, bizde türkiye'nin anasını alıp geliyoruz.
latife hanim Izmir'de ussakizadeler'in köskünde kaliyordu. hastaligina iyi gelsin diye zubeyde hanim Istanbul'dan oraya gitmisti. ancak ne var ki, rahatsizligi artan zübeyde hanim ussakizadeler'in evinde ogluna hasret vefat eder. latife hanim ve yaveri salih bey; pasa'ya annesinin ölümünü nasil bildireceklerini kara kara düsünmekteydiler. Çünkü o'nun dünyada en sevdigi insan olan annesinin ölümünden büyük bir üzüntü duyacagini bilmekteydiler...
annesinin ölümünden habersiz olan mustafa kemal, ayni saatlerde trenle çiktigi yurt gezisinde uyumaktaydi. gecenin ilerleyen saatlerinde gördügü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanir... bir sigara yakar ve zile basarak kompartimanindaki hizmetine bakan ali Çavus'u çagirip: "gördügüm rüya canimi sikti... " der. ali Çavus: "hayirdir pasam" deyince atatürk de rüyasini anlatir: "pek hayir olacaga benzemiyor... kirlik bir yerdeymisiz. her taraf yesillik. birden bire bir sel geliyor, annemi alip götürüyor. endise ediyorum. yaverlere söyle, Izmir'e telgraf çekip annemin saglik durumunu sorsunlar... "
... ve aci haber, kisa bir süre sonra yaver salih'in yolladigi sifreli telgraf ile gelir. atatürk telgrafin sifreli oldugunu derhal anlayarak: "annem öldü degil mi?" ali Çavus üzgün bir sekilde telgrafi uzatir: "basiniz sag olsun pasam." gözleri yasla dolan atatürk: "bana malum oldu... bana malum oldu... bunun kabusunu gördüm ben... anam... zavalli çilekes anam... benim anam öldü baska analar sag olsun... " diyerek koltuguna çöker.
ne yazik ki annesinin cenaze törenine katilamaz ve yurt gezisini kesmeden, içi kan aglayarak vatan hizmeti için yoluna devam eder...
Büyük Atatürk'ün annesi. Tırhala da doğmuştur. 1876 tarihinde, Atatürk ün babası Ali Rıza Efendi ile evlenmiştir. Kocasının ölümünden sonra, oğlunu ve kızı Makbule Atadan ı yetiştirmekle uğraşmış, Büyük Atatürk ün Kurtuluş Savaşı ndaki başarılarını görmüştür. izmir de dinlenmekte bulunduğu bir sırada, Ocak 1923 te ölmüştür.
Türkmen olan Hacı sofi ailesindendir. Baba adı: Sofuzade Feyzullah (Sadullah); annesi molla hanım olarak bilinen Ayşe hanım... Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendi. ve Zübeyde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı çocukları doğmuştur. Ancak Fatma bu dönemde ölmüştür. 1881' de dördüncü çocukları Mustafa, 1885'te Makbule, 1889'da Naciye doğdu. Naciye' yi de küçük yaşta veremden kaybettiler. Ali Rıza Efendi de 1888 yılında öldü.
Zübeyde Hanım, çocuklarını da alarak abisi Hüseyin Bey'in Langaza'daki çiftliğine gitti. Abisine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Ragıp Bey'in de önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal'i kızdırdı. Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı'ndan sonra Ragıp Bey' den ayrıldı ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selanik' i terk ederek kızı Makbule ile birlikte istanbul'a göç edip Beşiktaş Akaretler' de bir eve yerleşti.
14 Ocak 1923 günü 66 yaşında hayatını kaybetti. izmir'in Karşıyaka ilçesinde 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır.
not:artilayan olursa gram umrumda degil, ama bu baslik altinda herhangi bir komiklik, saka yapan olursa affetmem oglum. adresinizi bulur, gelirim yaniniza, simdi dagilin ulan.
vedasını mustafa kemal' in rüyasına girerek yapmıştır...
gazi sıkıntılıdır... tuhaf bir sıkıntı var içinde... trendeler...
vakit gece yarısı olmuş, en sonunda gözkapakları daha fazla direnemiyor ve bir kepenk misali kapanıveriyor...
ve rüya...
rüyada o mübarek kadın...
zübeyde hanım... yeşilliklerin içinde, güneşe doğru gidiyor...
trendeler, gidiyorlar...
ve sabah oluyor...
ve kara haber...
ve salih geliyor gazi paşanın yanına, yaveri...
'' paşam '' diyor, '' nasıl söylesem bilemiyorum ''...
'' çocuk '' diyor, gazi... '' annem öldü değil mi ? ''... biliyorum, biliyorum ''...
iki damla yaş geliyor gözlerinden, sigarası sönüyor...
ara sıra sürtüşmelerimiz oluyor gazi paşayla, e dünya hali, olacak illâ ki...
araya bu mübarek kadın girince, '' mustafam '' deyişi aklıma geliyor, bilinmeyen bir sesin kulaklarımın içinde yankıladığı... o ses... '' mustafam ''
anamdan farkı olmayan kadın...
lâtife için, '' o mustafa kemal paşa' yı sevdi, mustafam' ı değil '' diyen mübarek kadın...
başörtüsü anamın başörtüsü...
gözyaşları, anamın gözyaşları...
'' oğlum '' deyişi, tıpkı anam gibi...
gelemedim uzun zamandır ziyaretine, bir dua etmek için uğrarım, söz...
başörtüsünün altında oğluna sımsıcak bir sevgi saklayan mübarek kadın,
toprağın toprağımdır...
izmir' e gelirseniz, karşıyaka' ya gidin, zübeyde hanım' ın mezarını ziyaret etmek istediğinizi söyleyin, size gösterirler... ve gidin, bir dua okuyun...
inancınız yoksa, bu mübarek kadının toprağına hürmet göstermek için gidin...
ve mezarının mahzunluğunu görün, ve sadeliğini...
ah mübarek kadın... sen görmüyorsun ki, bu ülke yitip gitmekte, oğlunun adını kullananlar tarafından batırılmakta, bu ülke yanmaktadır...
kabrini ziyaret etmeye gelenler bir görsünler, oğlun mustafa' nın yazdırdığı o gösterişsiz yazıyı; '' burada atatürk' ün anası zübeyde hanım yatmaktadır ''...