anlatacağı konuyu 2 saat anlatamayan beceriksiz insanın sonunda kendini anlatması veya söyleyeceği konuyu dolandıra dolandıra söyliyen insan tipidir
(bkz: borç istemek)
bu isimde bir de umut taydaş şiiri vardır. şöyle ki;
Zurnanın zırt dediği yerde
Bir öğlen vakti çoraplarım kokarken
Aşık oldum, tanıştım kalbinle...
Sonraları uykularımda aradım sıcaklığını,
ismine şarkılar besteledim,
Penceremdeki çiçeğe adını verdim,
Sevdim, suladım, büyüttüm onu.
Kalemim seni yazdı akşamlarda.
Sen yoksun diye hep,
karbondioksit soludum.
Bulutlarda yüzünü aradım,
gözyaşlarımda yüzmeyi öğrendim.
Meyhanelerden atıldım akşamları,
Çocuklar gibi elimi ağzıma soktum,
parmağımla göstedim uzakları,
Amcalara pipimi gösterdim,
Deliler gibi huni taktım,
Kendimi napolyon sandım hep, bi ara,
Uyandım seni aradım,
sesini duydum, yükseldim bulutlara
Sevdim, bir seni sevdim,
istedim, sen de beni sevesin,
"Kalbimin kapısı"nı açmadım kimseye,
düşünmedim başkasını,
Zurnanın Zırt Dediği Yerde
aşık oldum sana,
Kalbim, kalbini sevdi,
Gözlerim, beğendi gözlerini,
Dudaklarım dokunmak istedi
ve
Zurnanın zırt dediği yerde
Zırttım...
a: zurnamı nereye koysam yaa.. çok da pahalı bi şey, güvenli bir yere koymalıyım. mesela şu dolabın tepesine koyyim.
b: pırt..
a: hmm yok yok, orası olmaz. kalorifer peteklerinin üzerine koyyim yeaa..
b: hırt..
a: o da olmaz.. iyisi mi ben bunu akvaryumun içine koyyim.
b: zoooort..
a: ı-ıh, ona da kafam yatmadı. ben bunu özel korumalı kutusuna koyyim bari ya..
b: zırt!
a: heh, şimdi oldu..
stajda sıkıntıdan ölüp, adam asmaca oynarken diğer stajyere sorduğum şey.
hiç öyle bir şey duymamış, yenilgiyi kabullenemedi. hayır anlamıyorum nasıl olur da insan hayatında bi kere bile zurnanın zırt dediği yer dememiş olabilir. büyük eksiklik doğrusu.
Bu dünya Sultan Süleyman'a kalmamış;
Ama size kalacak
olur ya,Sultan Süleyman bilememiş işini;
Ama siz bileceksiniz.
Şöyle sizinle beraber üç beş kişi;
Öte yanı kör dövüşü.
Bir gün yaşamışsınız,ömrünüzde bereket;
Akşam olmuş kendiliğinden;
Bir konağınız var dayalı döşeli;
Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz;
Kadehte kuş sütü var,tabakta minare gölgesi...
Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene,
Eklediniz mi?
Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be!
Güzeldir tabii...
Şimdi bir de bir oda düşünün bakalım;
Halı, kilim hak getire.
Ekmeğin ,katığın lafı hiç edilmesin,
Otu ocağı bir kalem geçin;beş kişi uzanmış bir sedire,
Basıyorlar küfürü;
Kime?
Ne bileyim ben kime...
Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi mi ne?
Ne olacak, memleketin derdi.
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?
Ha şöyle, düşünmeye alışın biraz...