şehrin yegane ulaşımı olan trenlerine bindiğinizde, mahalle dolmuşundaki samimiyet ve rahatlık ciddi ciddi garipsense de sonradan normal gelmeye başlar. zira tren denilen vasıtalardaki yolculuklar genellikle monoton ve soğuktur. almanya'ya ve yurtiçinde muhtelif şehirlere göç veren bu şehir epey kan kaybetmiştir\kaybetmektedir.
dışardan üniversite için gelen abilerimizin ablalarımızın gelmeden önce, 'yaw şu zonguldak nası bi yermiş, bir araştırayım.' diyerekten fotoğraflarına baktığı ve geldikten sonra hayal kırıklığına uğradıkları şehrimizdir. fotoğraflarda hep güzeldir ama o kareye dahil olduğunuzda o kadar da güzel olmadığını fark edersiniz.
üniversite kayıtları için birkaç günlüğüne gittiğim, ilk bakışta hoş bir izlenim veren, güneyin cehennem sıcağından gittiğimden mütevellit havası beni benden almış, insanlarının insan kelimesinin anlamını hakkıyla veren şehir.
belki çok modern değil ama medeniyetten sonuna kadar nasibini almış insanların memleketi.
aslına dönen mutlu eden şehir. 5 yılımı geçirdim yaşadım sevdim taptım o şehre... 2004 yerel seçimlerinde ordaydım ve solun en büyük silahı olan zonguldak, solunu yitirmişti eksik kalmıştı... ama buna sadece bir dönem izin verdi. şimdi akp ye yol verdi attı paramparça etti... dün ordaydım, insanlar evet biz aslımıza döndük der gibi hınca hınç doldurmuştu yeni açılan alışveriş merkezini... gözlerim doldu... sonra ereğliye döndüm ki; ereğli de teslim etmemiş medeniyetini %53 le hala sol tarafının güçlü olduğunu göstermiştir...
memleketim değildir ne ereğli ne zonguldak. ama birinde 5 senem geçti, birinde 3 senedir yasıyorum... zaten hep severdim ya şimdi daha bi seviyorum, daha bi sevinçle istekle yaşıyorum...
ereğlili olmama rağmen 14 yıl boyunca her haftasonu gidip geldiğim, yeri geldiğinde güzel arkadaşlıklar edindiğim yeri geldiğinde merdivenlerine küfrettiğim, fakat her gidişimde kozlu yolundan şehiri gördükçe manzarasına hayran kaldığım, hüzünlü kömür karası gözlere sahip olduğunu hissettiğim ilim.
hayatımda bir kez gitmenin nasip olduğu zehirli şehir. öyleki, şehre girmeden önce yıkattığımız beyaz renkli caanım toyota 1 gün kaldığımız şehirden ayrılırken sarı toyota olmuştu. belki bugünlerde düzelmiştir, teknoloji filan...
burada yaz 2 ay sürer. ama o 2 ay yağmursuz geçmez. temmuzun ortasında yorganla uyunur, akşam saat 6 oldu mu üşümeye başlarsınız. evet havası hep kapalı ve nemlidir. ama eskisi kadar kurumlu değil.
küçük yerdir burası. illa bi tanışıklığı, ortak tanıdıkları vardır iki yabancı insanın. öyle bir yer. en önemli artısı, insanları. belkide anadoluda sevgilinizle el ele rahat rahat yürüyebildiğiniz, kısa etek giyebildiğiniz, son modern yerdir.(küçük şehirler için söylüyorum)
ereğlisi gelip görülmelidir fakat. michael abimiz gibi gözünüz açık gitmesin.
şaşırdım, kimse bahsetmemiş. zonguldak soslu kebabı. zonguldakta yapılan kebaplar tamamiyle farklıdır. kalın pideli ve salça sosludur. başka hiçbir yerde kebabı böyle vermezler. enteresanız. başka bir yerde sos isterseniz 'zonguldaklı mısınız?' derler adama. yaşadım ben bunu. acıydı. ama buranın kebabı daha güzel.
acıktım.
böyle bir yerdir işte. istanbula 5 saat. ankaraya 3 saat. bu da bilgi. oh mis.
30 Kasım 1990'da Zonguldak'taki Türkiye Taşkömürü Kurumu (ttk) ve Maden Tetkik ve Arama (mta) işyerlerinde örgütlü olan Türk-iş'e bağlı genel maden işçileri sendikası (gmis) ile işveren arasında toplusözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine, grev kararı alınması ve 30 Kasım'da başlayan işçi yürüyüşlerinin yaşanmasına sahne olan şehir.