Son yıllarda çalışan sayısının devamlı arttığı, üretimin devamlı düştüğü bir yerde, buna rağmen taş kömürü ton başına fiyatının devamlı arttıran yerde, mevcut 12,000 (on iki bin) işçi ile kömür fiyatları 2007'de tonu 105 TL iken 2008'de 200 TL'ye çıkmasına rağmen 2009'da 500 TL yapan bir yerde, Son 10 yılda 4 milyar TL zarar verdiğinden halkın vergileri ile kapatılan bir yerde, Bölgenin çok faylı, çatlaklı olmasından dolayı modern madencilik yöntemlerinin uygulanmasının çok ama çok zor olduğu bir yerde ve istihdam yaratıyoruz diye çalışanı ölüme gönderdiğimiz bir kara delikte hayatlarını kaybeden insanlarımızdır.
birilerinin çok büyük ayıbıdır, günahıdır, vebalidir. allah rahmet eylesin. geride yarım kalanlara da sabırlar versin. birilerinin elleri o özel cukkalara gitmeli ve geride bıraktıklarına maddi destek olmalıdır. illa ki.
kaderleri budur. ne bir denetim, ne günlük gaz ölçümü...
yok arkadaş, kaderleri böyle sayın başzamazingoya göre. madenciler ya ölecekler illa ki, kaçarı yok. zaten avrupa'daki madenciler insan üstü özelliklere sahip, ondan onlara bir şey olmuyor da bizim yerli garibanın kaderi "ölmek". tersanelerde ölenler patates çuvalı, çorba parasına günde 18 saat bayılana kadar amiyane tabirle it gibi çalıştırılanlar insan değil. evet malum şahıs doğru dedi. bu düzen varken, işçi dediğin kişi bu kadar köpek muamelesi görürken, bu memlekette bu insanların kaderidir ölmek. diyecekler tersanede adam ağzında sigarayla yakıt deposuna giriyor, denetim diye bir şey yokken elinde alev makinası ile de girer kardeşim. ha denetim dediğimiz de cenaze törenlerine kolpadan 2-3 bakan göndermek, ölenlerin yakınlarını yalandan klişe 2-3 lafla "geçiştirmek" değil.
dedik ya, böyle düzen varken bu köle avcısı taşeron firmalar daha çok at oynatır. bu kafada ne kadar taşeron firma sahibi varsa...*
bir gün, istiklal caddesi yerine bir maden ocağına gideceğim. -masada bir eylemin başlangıcı duruyordu- cümlesini madene indireceğim. yoksulluk, işçilik, emek falan ne güzel klavye başından.
kendilerine reva görülen yoksulluk sonucu üç otuz para için yerin yüzmetrelerce aşağısında insanlık dışı şartlarda çalışmak zorunda bırakılmış yirmisekiz insanımızdır. sadece yirmisekiz kişi değildir hayatını kaybeden, eşleri, çocukları, anne, babaları... sessizlik yürek dağlayan çığlıklarla yırtıldığı zaman söylenecek çok fazla şey kalmıyor. Allah rahmet eylesin.
Halk düşmanı, emek düşmanı bir başbakana göre kaderlerini yaşıyor olsalar bile asıl katilleri iş güvenliğini yok sayan aç gözlü sermaye ve patronlardır.
indim maden ocağına kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok
Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
Yalanlara artık sabrım yok
Bugün maden ocağına kara elmas diyarına
inmedik selam olsun sana dost
Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere
Grev grev güneş doğmuş dost
Artık kaybedecek birşey yok
Yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler
Madenler bizim derler gerekirse ölüm derler
Günü geldi grev derler dost
Artık kaybedecek birşey yok
Zonguldak
Yerin derinliklerinden geldiler
Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
Ne kadar diplere bastırılsa
O kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
Ağır ağır geldiler
Sonra hergün geldiler artarak geldiler
Kadınları çocukları ve alkışlarıyla
Yoğurt mayalar gibi geldiler
Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
Su gibi ateş gibi
Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
Yeni yollarla tanıştı ayakları
Her gün yeni kabuklar çatladı
Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini
Bir kent oldular sonunda
Ve adını değiştirdiler ülkenin...