ilk eleştiri yazısı olan namık kemal'in "tahrib-i harabat" metni ziya paşanın edebiyattaki tutarsız görüşleri üzerine yazılmıştır.Kendisi konu bakımından yenilikçi yazı geleneği açısından eski düzene bağlı kalmış tanzimat dönemi şairidir.
Beyitlerine lafım yok ama Şiir ve inşa ve Harabat'ı yayınlaması yani Şiir ve inşa'dan sonra Harabat'ı yayınlaması onun az da olsa "yağlı gözleme" olduğu işaretini verir.
asıl adı abdülhamid ziyaeddin'dir. türk edebiyatında batılılaşmaya öncülük etmiş şair ve yazardır. 2. abdulhamid ve onun baskıcı yönetimine karşı özgürlük ve meşrutiyeti savunmuştur. tanzimat edebiyatının yaratıcılarından sayılır. zaten namık kemal ve şinasi ile birlikte ayrılmaz üçlüyü oluştururlar. hürriyet gazetesinde 1868 yılında yazdığı "şiir ve inşa" adlı makalesi kafasındaki türk edebiyatının manifestosu niteliğindedir. bu yazıda divan edebiyatına biçim olarak bağlı kalınarak içerik yönünden artık daha farklı konuların işlenmesi ve türk edebiyatının özüne dönülmesi gerektiğinden bahseder. dönemin moda kavramları da tahmin ettiğiniz gibi hak, eşitlik, özgürlük gibi kavramlardır ki kendisi bütün eserlerinde bunları savunmuştur.
terci-i bend ve terkib-i bend adlı eserleri meşhurdur. ilki insanın kaderi ve gerçeği kavrama konusundaki aczi ile, tanrının mutlak egemenliği ile alakalı metafizik bir eserdir. ikincisi ise daha dünyevidir ki hicivsel bir üslup ile zulum, adalet gibi kavramlardan dem vurur.
bir de meşhur harabat adlı eseri vardır. bunda ise arap,fars ve türk(bir ayrılmaz üçlü daha sanırım) divan şiirlerini toplamıştır. (hm divan şiirine aşık bi batılı edebiyatçı. 2011 yılından bakınca ilginç gelmiyor değil) ölümünden sonra şiirleri eş'ar-ı ziya adlı eserinde toplanmıştır..
Yâran dağıldı sohbet-i meyhane kalmadı
Ol işret, ol muhabbet, o peymane kalmadı
Gûşetmem eski nâraları kûy-ü yârdan
Gûya ki deşt-i aşkla divane kalmadı.
"nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir"
diyerek vecizevi beyitlere imza atmış, 11. sınıf bebelerine de sınavda sorduğum mümtaz kişilik...
görmeden asar-ı nisanın bahar elden gider
güller ahir ram olur amma hezar elden gider
gibi muhteşem beyitlerin sahibi şair ve yazar.bir çok beyti ve mısraı atasözü olmuştur.2. abdülhamid'in baskıcı istibdat yönetimine karşı çıkmış, jön türkler hareketine katılmış, parise kaçmıştır.şiirleri biçim olarak eski, fakat içerik olarak yenidir.hürriyet, adalet, eşitlik gibi konuları işler.harabat adlı antolojisine eski şairlerin şiirlerini aldığı için namık kemal'in hışmına uğramış, namık kemal tahrib-i harabat'ı kaleme almıştır.
Adana'da son model lüks arabaları ardarda görebileceğiniz, üzerinde bol sayıda ünlü ve pahalı markaların mağazalarının bulunduğu, ev kiralarının yüksek olduğu, gençlerin ellerinde kahve, gözlerinde kocaman güneş gözlükleriyle gezdiği zengin bir semt.
uçmuş derecedeki yetenekleri ile, sanatıyla, sapık fikriyatını dahi gölgede bırakan eserleriyle mecburen okunması gereken şahıs. bu kadar kof adamda bu kadar değerli bir sanat seviyesi belirsin, pes efendim! yolu yol değil de sanatının çıtası şaşılacak derecede.
tanzimat edebiyatının en önemli temsilcilerindendir. doğu-batı arasında gidip gelmiştir. namık kemal tahrib-i harabat eserinde onun bu tutumunu eleştirmiştir. terkib-i bendleri meşhurdur. severim ben kendilerini...
Şam, Amasya, Adana valilikleri yaptı.
Midilli' de kaçakçılık ile mücadele etti.
Mabeyn katipliği de yaptı.
Hakimane şiir tarzının son temsilcisi
Kendisiyle zaman zaman çelişti ve Eskiyi de yeniyi de savundu ve eleştirdi.
günlük hayatta, atasözü veya deyim zannettiğimiz güzel sözlerin yüzde ellisinin sahibi olan büyük insan.
değeri bilinmemiş bir edebiyatçı, bir filozoftur.
adana valiliği sırasında 1879 yılında çukurova'da ortalığı kasıp kavuran bir kuraklık hüküm sürüyormuş.
ekinler kurumuş, sebze ve meyve bahçeleri kuraklıktan ürün vermez olmuş.
çiftçi, tüccar bir grup adanalı perişan bir durumda müftüye giderek yağmur duasına çıkılmasını istemişler.
müftü efendi durumu arz etmek ve izin almak üzere vali paşaya sormuş.
- paşa hazretleri nasip olursa yarın cuma namazını eda eyledikten sonra cemaatle birlikte topluca duaya gideceğiz. zat-ı devletleri de buna iştirak etmeyi düşünürler mi?
ziya paşa, müftü efendinin bu teklifini alır almaz ayağa kalkmış ve konağın penceresinden aşağıda gürül gürül akan seyhan nehrini seyre dalmış. sonra müftü efendiye dönüp söylenmiş;
- baka müftü efendi, ben cenab-ı hakkın huzuruna yağmur istemek için çıkmaya hayâ ederim. utanırım. hemen yanı başımızda koca bir ırmak akıyorken, onun kenarında durup yağmur duası yapmak ne ola ki. hak teâlâ benden bunun hesabını sormaz mı? yarın ruz-i mahşerde bana -ey ziya, önündeki nimeti görmezden gelip sen ne yüzle karşıma çıkıp yağmur dilersin demez mi? yok müftü efendi yok. beni mazur gör. rabb-ül aleminin huzurunda beni rüsva eyleme.