sözlükten kimseyle arkadaş olmamak ve dolayısıyla oraya gidildiğinde sap kalma korkusu. sırf bu sebep yüzünden eminim zirveler yüzde yirmi kapasiteyle doluyordur. yani demek istediğim eğer insanların böyle bir korkusu olmasaydı zirveler beş katı kalabalık olurdu.
zirveler tanışmak, kaynaşmak için yapılıyor benim bildiğim. fakat ''bakalım ağzın da parmakların kadar laf yapıyor mu?'' diye düşünen bünyeler bulunması zirvelere gitmemek için iyi bir nedendir. her şey sahada kalsın.
yazılarını okuyup iyi ve kötü oyladığım sözlük yazarlarımız hakkındaki fikirlerimin değişip, okuduğum yazılara aklımda yorum yapar ve hissederken, etki altında kalacağımdan korktuğumdan belki... tarafsız olamamaktan ..
sözlükte bahsi geçen tiky tabirine tamamen uymamdandır.
herkes mi nefret eder.alakam olmadığı halde dışarıdan bakıldığında bire bir uyduğumu anladımdandır.
telefon çakmak sigara elde gezerim.
çicekli böcekli şort giyerim damla gözlüğüm de var ohoo tamamışım ben.
saç spreyi de cabası.
şimdi kendimden pay biçeyim, zâtımdan yola çıkayım, son derece subjektif bir entry gireyim. geçtiğimiz haftalarda geniş kapsamlı, bol sükseli bir ''uludağ sözlük beş yaşında zirvesi'' olduydu. buna biraz eğileyim.
eğlence anlayışı. bak bu çok önemli. diskolarda, barlarda, onca harala gürelenin içinde, kafa siken ses seviyesinin tam ortasında eğlenmek... bunu pek beceremem ben. becerebilenlere de şaşarım. muhtemelen alırım elime ellilik bira bardağını, bir köşede böyle sünem sünem etrafı izlerim, mel mel bakarım, yarım saat geçmeden sıkılıp telefonumun tuş kilidini açar açar kaparım. sırf gitmiş olmak için gittiğim her halimden anlaşılır. öylesine. amaçsız. eğreti. etraftaki kikirdek hatunları dikizleyip dudaklarını okumaya çalışırım, birbirine yazılan, ayaküstü yiyişen çiftleri izlerim falan filan.
zirvede hatun düşürüp geceyi seksle noktalamak önemli. ''ıyyy'', ama önemli. o kadar yol gitmişim sonuçta. seks olmayacaksa neden gideyim? arkadaş mı edineyim, kanka mı yapayım?
memleket ankara. ankara - istanbul arası otobüsle beş - altı saat. uçakla kırkbeş dakika ama uçak sevmem ben. çünkü uçaklar uçar. ufak bir hesap yapasım var tam şu an.
şimdi bak, benim evden aşti'ye taksi yirmi lira yazıyor. geçmiş olsun. daha istanbul'a adım atmadan göte çoktan girdi yirmi lira. yirmi lira. kerhanede vizite ücreti. saksosuz, pozisyonsuz, sevişmesiz seks. sadece misyoner. hakimiyet kadında.
-ellerini şuraya koy, tamam, git gel... devam et.
bir dakika sonra;
-haydi yeter artık, bitir.
şu âna kadar önemli değil bu göte giren yirmi lira. çünkü kerhanede bu parayla karşılığını aldığım seks kötü. muhtemelen sözlükten düşürdüğüm hatunla yapacağım seks bundan çok daha güzel olur. o yüzden siktir et.
otobüs bileti. ankara'dan istanbul'a. o da kırkbeş lira olsun. eder bana altmışbeş lira. yolda geçecek olan beş altı saati boşveriyorum. işin ucunda terli seks var.
istanbul'a indim. zirvenin düzenleneceği mekana da taksiyle gideceğim muhtemelen. o da yirmi olsun kardeş ve toplamda seksenbeş lira kaçsın içerüme.
mekanda içeceğim içkilere, yiyeceğim ıvır zıvırlara da en az bir ''elli lira'' diyeyim. yüzotuzbeş türkiş liraz. bu parayla güzel bir sikiş yapılır ankara'da. sağlık olsun.
devam edeyim. buldum bir hatun. sonunda. güzel rol yaparım. zirvede kopuyormuş gibi, eğlenceli biriymişim gibi görünebilirim. kendimi zorlarım ama olsun. sohbet muhabbet bilmem ne. niyeti açıkça belli eden sulu çapkın espriler. ağırdan da alabilirim ama vaktim yok. para bitiyor amına koyayım. kaybedecek bir şey yok zaten, en fazla vermez, o olur. şansımı bir başkasında denerim. haydi ilk seferinde tutturdum diyelim. harcayacağım muhtemel miktarı asgari düzeyde tutmaya çalışıyorum hâlâ.
nerede terli seks yapacağım ben bununla?
tuvalet?
olabilir, uyar ama taaa ankara'dan bununçün gelmiş olamam. hatunun ayaklarıyla rahat rahat ilgilenebileceğim bir mekan olmalı. belki evine atar beni. düşük bir ihtimal. o zaman otel. otel masrafını kim ödeyecek? ben. niye? adet öyle.
en kötü otel seksen - yüz liradır muhtemelen. kaç etti? ikiyüzotuzbeş lira etti. oohhhh. girdik otele, dört, beş, altı saat, artık neyse, allah ne verdiyse zîna eyledik. her boşalmamın sonunda aklıma kor gibi düşecek olan ikiyüzotuzbeş lira. peki ama hepsi bu mu? bunun bir de dönüşü yok mu? ankara'nın en kötü yanı istanbul'dan geri dönmek değil mi? bir kırkbeş lira otobüs bileti, artı bir posta daha aşti'den evime taksiyle dönme masrafı; altmışbeş lira. koy bunu ikiyüzotuzbeş liranın üzerine, üçyüz lira. bak, en az. çok para. çulsuz adamın tekiyim ben. neyime benim zirve mirve? daha hiçbir hatunun yanıma sokulmayacağı ihtimalini, planlarımın boka sarması ihtimalini saymadım bile. oraya kadar gidip, çatal sesli ergenlerle sırf zaman geçsin diye zorâki sohbet edip eve kös kös dönebilme durumu da mevcut. yüz lira otel masrafını düş bu ihtimali göz önünde bulundurarak, ikiyüz lira. o da çok. az para mı? o da çok. bir de eve dönünce hiçbir şey yaşamamış gibi oluyorsun ya, o kötü. bitti gitti işte. bu muymuş yani? üçyüz lira daha fakirsin amına koyayım. o parayla ben...
ben bu parayla ankara'da hoş bir hatunla zerre sohbet etmeden ihtiyacımı giderip evime gider ve döner götümü osura osura uyurum. monoton hayatımdan gram ödün vermeden hem de. hiç değişiklik yaşamadan. değişiklikten de hazzetmem zaten. değil iki günüm, her günüm birbirinin aynısı olmalı.
bir de amaç sadece hatun tav edip sevişmekse, kazanova olma yolunda ilerlemekse, -ki, kesinlikle öyle- neden ta ebesinin nikahına gideyim? ankara'da ortam mı kalmadı? sözlükten yiyiştiğim kadınla birbirimizin nick altına ya da aynı başlıklara imâlı şeyler yazıp ego okşamayı boşvereyim.
zirveye katılmaktaki neden eğlenceyse, sikeyim öyle eğlenceyi. eve dönünce bir sik hatırlamıyorsun zaten. puslu puslu görüntüler. ne yaptın o zirvede sen? sokağa para atıp eve döndün, milletle ''en çok ben eğleniyorum'' yarışına girdin. girmediysen, kendin olduysan, sadece değişiklik olsun, yeni insanlar göreyim diye katıldıysan da adın 'kasıntı'ya çıktı, 'sorunlu'ya çıktı, arkandan salak sulak muhabbetler döndü. pırt.