hayat bir film şeridi gibi geçer gözlerinin önünden, ağlamak istersin ama ağlayamazsın.
hayır hayır böyle olmamalıydı diye yer bitirirsin kendini. ama olmuştur artık. evlat acısı gibi bir acı çöreklenir yüreğin üzerine.
bundan daha kötüsü olamaz...*
(bkz: hayatın ne kadar ibne olduğunun anlaşıldığı anlar)
sahibinin başından aşağı kaynar sular boşaldığı andır.
o dakikadan sonra hayat asla eskisi gibi olmaz. gururla taşınan o yadigarın kaplamasındaki çizik, sahibinin gözünde hayvan gibi bir yarıktır. nalet olsundur. zippo sahibi olmayanların anlayamayacağı bir duygu selidir bu.
kesinlikle bundan 10 sene önce nokia 8850'nin yere düştüğü an kadar insanın yüreğini parçalayan bir an değildir. o metal kaplamadan gelen "tank-tunk" sesler falan, karabasan gibin yiğidim.
karşıdan gelen yakışıklı gencin eğilip zippoyu yerden almasıyla geçip giden andır. hafif bahar rüzgarıyla saçlar uçuşurken ağır çekimde seyreder hayat. zipponun tozunu göğsüne silen yakışıklı genç gözlerini süzerek kıza geri verir. artık hayat eskisi gibi olmayacaktır... *