her insanın beyninde, kısıtlı bir enerji ve kullanım alanı vardır. tıpkı bilgisayardaki rem olayı gibi. ne kadar fazla program çalışırsa, bilgisayar o kadar kasar. insan da, ne kadar işe yaramayan boş şeylerle zihnini meşgul ederse, o beyinden yeteri kadar verim alamaz. kapatın boş programları, daha faydalı şeylere yorun beyninizi. kasmayın, bir yere varılmıyor.
boşluğun sebep olduğudur. insan sürekli bir anlam arayışındadır, güneş ışığında olsun, gece karanlığında olsun, her zaman kendisinin olan bir şey arar. bulamadığı vakitlerde, kaos çalar kapısını, kendisini anlamsızlığın içerisinde bulur, kaçacak yeri olmaz ve sessiz yardım haykırışlarını kimse duymaz. demek ki anahtar kendisiyse, kilit de kendisidir.
--spoiler--
savaşın olmadığı barış günlerinde, tecrübesiz savaşçılar günlerini kahkaha ve sohbetle harcar, ancak ışığın savaşçısı gözünü kırpmadan çalışmaya devam eder. bilmektedir ki çok yakınlarda bir şeyler olmakta, bir şeyler yaklaşmaktadır. **
--spoiler--
bütün önemli düşünürler, bilime sanata en ufak katkıda bulunabilmiş herkes dönemlerinde bu fiilin insanları sınıfa sokulmuştur. değişmeyeceğine inandığım şey ise, bu tip yakıştırmaları yapan insanların asıl boş insanlar olduğudur, ki düşünceleri de bir başkasını bu derece ilgilendirir; boş mu dolu mu bilmem...
şehir insanın vazgeçilmezidir. öylesine yavaş yavaş kendisini teslim eder ki boş düşünmeye, kendi de fark etmez.
evinizden çıkar bir otobüse binersiniz. gideceğiniz yere gidene kadar yüzlerce reklamla karşılaşır zihniniz, 'uçur götür beni arabalarındaki yüzde elliye varan indirim' 'koş zıpla uç ayakkabılarındaki yenilik' 'ara beni boya beni telefonlarındaki indirim' ve bunun gibi yüzlerce şeyle istemsizce meşgul olursunuz, farkına bile varmazsınız ne kadar saçma şeyler düşündüğünüzün. sonra eve gelirsiniz, televizyonu açar ve biraz rahatlayim derken başka hayatlarla, başka reklamlarla boş boş aklınızı meşgul edersiniz.