kimileri için eğlence biçimi olarak görülen saçma sapan bir davranıştır. akli dengesi bozuk olanlarla dalga geçmek ahlaki dengesi bozuk olanların yapacağı bir iştir.
beyni boş olan insanımsı varlıkların kendilerini gösterme çabasıdır. ama nafiledir. nitekim kendilerini vezir etmeye çalışırken bu hareketleriyle rezil ederler.
zihinsel özürlüler kendi dünyalarında yaşadıkları için kuvvetle muhtemel sizi anlamayacaktır bu nedenle zihinsel özürlülerle dalga geçmeye çalışan zeka özürlü durumuna düşecek olandır.
onların yetersizliğinin özre dönüşmesine yol açmaktır. her insanın yetersizlikleri vardır ama çevre şartları onları özürlü yada normal olarak yorumlatır.
dalgas geçilen kişinin bir kaç yıl sonra aynı duruma düşmesi olayıdır. ben bizzat gördüm bedensel engelliyle dalga geçen sonra ardından iki yıl geçtikten sonra bir trafik kazasıyla ayakları tutmayanını. e demek kimseyle dalga geçmemek lazımmış. allah böyle cezasını verir işte.
en az onları reddetmek, dışlamak, ötelemek kadar haysiyetsizce bir tutumdur.
geçenlerde bir özürlüler okuluna gittim. sarıyer'de, belediyeye bağlı bir kuruluş... tanıdıkları bir yüz değildim ve onlar da farkındaydı ki ben "normal" bir adamdım. çok ilgi gördüm ve amacım ilgiyi görmek değil, ilgiyi göstermekti. bunu yazmak çok doğru değil bana göre ama gene de şahit olduğum şeyin anlaşılırlığı adına gerekli.
ömer adında bir çocuk vardı. sınıf mevcudu içinde konuşamayan(konuşmak istemeyenler vardı ve başlarda özellikle çekinenler ama bu daha farklı) tek öğrenciydi ömer. arada bir gözgöze geldiğimizde yılışık bir gülümsemeyler "aaıııaa" diye ses çıkartıyordu, hepsi bu. sonra tepesine dikilip "resim" diye çizdiklerine baktım uzunca, belki dışarıdan bakıldığında bir anlam ifade etmeyen şeylerdi ama eminim ki kendi içerisinde bir kurgulaması vardı bununla ilgili. ibne olmamakla beraber, varlığımı(o dediğim ilgili olma durumunu)hissettirmek için omzuna dokunma gereği hissettim. sağ omzunun hemen üzerinde bir kemik parçası elimi rahatsız ettiği kadar gene alışık olduğum o "aaıaa" efekti gelince canının yandığını düşündüm. ki tam o sırada yüzüme nasıl acıklı bir ifadeyle baktıysa kendimi garip bir şekilde suçlu hissettim, oysa ki kötü bir niyetim yoktu. katiyen yoktu...
öğretmeni ile konuştum sonra babasından dayak yediğini de bu sırada öğrendim ömer'in. sonra "istenmeyen bir evlat" olmak ne kadar kötü olabilir bir insan için daha iyi anladım. hele bir de kendi gözünde dahi "kusurlu" bir durumdayken. aklıma geldikçe küfrün bini bir para dilimde ama nafile...