sadece ağzında oluşan tadlardan haz aldığı için yemek yiyen yazardır. bir yandan da yazı yazan yazardır ki, hem bilgisayar başında oturup hem de yemek yemek bünyeye yapılmış en büyük işkencedir. yazıktır, gençken değeri bilinemez ama o klavye çekmecesi çekildiği vakit göbeğe çarpıp engellediği vakit anlaşılacak olan durumdur.
entry girmeden önce hemen yanındaki sehpada bulunan sandvicten bir ısırık, üstüne monitörün yanında duran koladan bir yudum alır. ağzındaki lokmayı çiğnerken entryi yazar, eğer entry biraz uzunsa bu "ısırık ve yudum alma" işleriyle ara ara bölünür. sonunda entryi gönderir ve koladan bir yudum daha alır. işte hayatın anlamı!
zevkle yenen yemek, hele bir de muazzam bir ambiyansla birleşirse gerçekten de ruhu kurtarıcıdır. Lakin hep söylendiği gibi, "yemek için değil, yaşamak için yemek" diye de bir şey vardır.
zaten hangi pirzola içinde kahkaha saklayabilir ki?
ama her kahkaha bir pirzola yemiş kadar besler ruhu ve bedeni.