çocuğunun yaşadığı evin buzdolabını doldurduğunda büyük bir sevinç duymak. günlerce, kızımın dolabı açıp onu, şunu ve bunu görerek memnun olacağını düşünüp memnun oluyorum. dolabında her zaman iyi kötü bir şeyler oluyor. ama para ayırıp da komple hoşuna gidecek şeylerle donatabildiğimde keyfime diyecek yok. abartmıyorum, hissiyatım tam olarak böyle.
zenginliği çok geniş anlamda düşünürsek eğer. belki tadamadığı yeni zevklerden bahsedemeyiz. ancak fakirlerin tadamadığı acıları tattıklarından(buradan zengin olduğum sonucu çıkmasın, neden çıkmasın? çünkü zenginlik derken para zenginliği, söz zenginliği, arkadaş zenginliği, eğitim zenginliği gibi kelimeyi genişleterek konuşmak istemiştim) söz edebiliriz. zengin insanların beklentileri daha yüksek olur. zevkleri daha ince olur. yani olabilir. olmayabilir mi? zengin olup kullanmayı beceremiyorsa evet. daha güzel müzikler dinler, kulakları daha hassas olur; daha güzel yemekler yer, damak tadı daha gelişmiş olur; daha üst düzey bir eğitim alır, daha derin düşünür; her konuda daha sensitif, algıları yükselip incelmiş: sonuç olarak duygusal. ince ve kibar bir insan daha kolay kırılır. etrafında kimsenin sesini bile yükseltmediği bir insandır bu. saygı gören, bekleyen ve gösteren yani dolayısıyla en ufak bir ortamından çıktığında kalbi kırılan bir mahluk. işte bu yeni acılardır; bir bakıma "tadamadığı rahatlık zevki" de denebilir.
aşağılık kompeksi böyle bi şey demek. zenginliği haysiyetsizlik, vicdansızlık boyutuna taşıyanlar olmuş siz ne güzel ne temiz insanlarsınız, ne de güzel hüsn-ü zan ediyorsunuz öyle. gavur falan da deyin tam olsun.
biten şampuana su katıp kullanmak, hacı şakir sabun ile traş olmak, bir aylık çalışma sonucu alınan asgari ücretin bir günlük zevki, bedava bağlanılan wi-fi, ulan hatta ve hatta bayramda elbise almak be.