abi bak sinirliyim.. hakikaten sinirliyim.. hani başlıktaki üç beş kelimeyle ya da sözlükteki bir iki entry yoluyla herhangi bir siyasal idealin propagandasını yapmak gibi bir niyetim yok.. sadece çok sinirliyim.
efenim bu ne idüğü belirsiz, hangi felsefeye uygun olarak yaşadıkları belli olmayan savsak insanlar; çalıştıkları mağazaların sınırlarından içeri girince; kendi hayatlarını unutur ve o mağazanın spot ışıklarına, ihtişamına, hitap ettikleri kitlenin en uç yaşam şartlarına uyum sağlayarak inanılmaz derece götü kalkık bir edayla satış yapmaya çalışırlar. yanlış anlaşılmasın. bütün tezgahtarlar böyledir demiyorum. ben son zamanlarda sıkça karşıma çıkan kitleden bahsediyorum. kendi halinde geçimini sağlamaya çalışan insanlara bir diyeceğim yok.
geçen gün boyner e gittim. kendime ittirici bir rimel bulmaya çalışıyorum. ama hani biraz iyi olsun dedim.. çünkü benim kirpikler zaten sakat. bir de ucuz yollu bişey alırız iyice madara oluruz diye düşünerek boyner deki o "meyk ap pırofeşinıl" ların (ismini yesinler)(akşam gitsen baksan evde öyle bir geçer zaman ki yi izleyip bi yandan osman a pöykürerek ağlarken bi yandan da carolin e küfrediyodur eminim)(carolin miydi caroline miydi lan?) birinden bilgi alıcam. olayım bu. sadece bu.
bifincancay: siz ne tavsiye edersiniz peki?
götümün profeyşınılı (abi kusura bakmayın harbiden sinirliyim): pardon... sizin bütçeniz ne kadar... yani ne ayırdınız rimel almak için?
bak bak bak... kadına bak.. benim bütçem neymiş? lan sana ne?? kaçsa kaç benim bütçem! sen bişey çıkarır gösterirsin; ben o zaman "ay yok çok pahalı o" falan derim.. o zaman sen ona göre daha düşük fiyatta bişey gösterirsin. yani dakka bir gol bir.. kafadan ezik muamelesi yapmak nerden çıktı? ne ayırdınız ne demek? üç ay yemiyorum içmiyorum, nefesim kokuyo açlıktan, para biriktiriyorum, anca öyle mi kıytırık bi rimel alabiliyorum? nedir yani?
sonra ordan çıktım, aynı avm de bir başka mağazaya girdim. takı mağazası.. bir tane bileklik nazar ı dikkatimi celbetti.. ya da dikkat i nazarımı.. of hiç sorgulayamıcam onu şimdi. sinirliyim. söylemiş miydim? celbetti bi sikimi işte.. sordum:
bifincancay: ne kadar bu bileklik?
tezgahtar: 19 lira hanfendi.
"heh.. aferin. bu hanfendi falan diyor bak. aferin aferin." dedim.. bi kendime geldim. sevinçten kıza bahşiş verecektim nerdeyse. ama ikinci soruda çıktı onun foyası da meydana:
bifincancay: peki şu ne kadar?
tezgahtar: hıııı.. o mu? o 68 lira yalnız.
68 lira yalnız... "sen alamazsın hiç bakma" diyor yani. "68 lira. elini bile uzatmana gerek yok. çekil kenara bakayım" diyor. "ben o kadar uğraştım sabahtan beri onları dizmek için" diyor.. "boşu boşuna dokunup da kirletme" diyor. diyor abi. alenen diyor.
şimdi hal böyle olunca oturup düşünüyorum. bu tarz yüksek fiyatlardan satış yapan mağazalar bile, elemanlarını 700 den 800 den yukarı çalıştırmıyorlar. hadi en fazla olsun 1000 lira. yani kızın geliri 1000 lira. hadi bana 68 lira o bileklik. sana kaç lira kuşum? hadi ben alamam o kadar pahalısını. sen alabilir misin? kaç tane alabilirsin? hayat standartların çok mu yüksek senin? sabah kahvaltısında reçel niyetine safran mı sürüyosun sen ekmeğine? nedir lan? sana da soruyorum! kime bu havaların? 68 lira de çık kenara. alırım ya da almam. niye eziyorsun?
hayır eve gidince de aynada kendime baktım.. bir evde yaşıyorum lan ben.. aynam da var.. baktım o aynaya.. öyle dışardan bakınca aşırı fakir gibi de görünmüyorum. sanırım. nebleyim abi bişey anlamadım ben. acaba cool adam beni görse acır da para mı verir? taksim e çıksam şöyle bir dolansam iki saatte 3489 kişi bana nemli gözlerle mi bakar? istanbul da çulsuz bi kız olmak çok mu zor? yemin ediyorum anlamadım ya.
başlıcam abi bunların afrasına da tafrasına da... "müşteri her zaman haklıdır" ilkesini yeniden yorumlamalarına da.. bırak anasını satiim. almıyorum rimel de bileklik de.. kirpiklerim dağınık kalsın. bileklerim boş dursun. vatan sağolsun. fazla zorlamanın alemi yok.
bileklik güzeldi o değil de.. ama almadım tabi. nasıl aliim.. 68 lira yalnız.
- şu ceket ne kadar acaba?
+ 30 tl efendim.
- aa öyle mi medium bedeni var mı bunun?
+ haha bak bak nasıl da sevindi anuna godumun fakiri. 300 tl lan o siktir git burdan.
- aa a ama hepinizi sikicem hepinizi.. böhühühü hepinizi..
akabinde ve detayında aynı şekilde ezilmeyi hakeden tezgahtardır.
+ pardon bu kazağın başka ne renkleri var acaba?
- 150 tl hanım efendi o kazak.
+ fiyat mı sorduk size biz şimdi? üzerinde etiket var herhalde okuyabiliyorum.
- pardon ben fiyat sordunuz sandım.
+ 10 metre ötemdesin ya ondandır, yaklaşta tezgahtarlığını görelim.
- geliyorum efendim.
+ efendim dersin şimdi, utanmaz.
-...............
bir arkadaşla gittik mağazaya ufak bir indirim çekimiz var.. kullanmak istiyoruz ziyan olmasın diye. o günde biraz paspal giyinmişim.
içeri girdik etiketi üzerinde biri karşıladı bizi.
'buyrun beyler nasıl yardımcı olabilirim' (bu cümleyi unutmayınız) buradaki söylemi aynı şekil devam etse sıkıntı yok.
-hocam biz gömlek bakıyoruz. manşet kol gömlek. açık mavi renk, kumaşı şöyle olsun arkada şöyle bir zımbırtısı olsun diye.
adam bizi alıcı bulmadı herhalde 'yok öyle bir ürünümüz gençler' dedi. (burası da önemli) vay be adam arkadaş canlısı çıktı hemen bir samimiyet kurdu diye yalancı bir kandırma kurdum kendime..
-peki şu ceket ne kadar acaba?
suratımıza bile bakmıyor artık adam..
+400 lira
-indirime felan girmez mi acaba?
+ yok o pek girmez zaten çok satıyor biter o zamana kadar.
-peki bu ne kadar?
+350 lira.(arkasını dönüp gidiyor bu sırada)
- o bunun da fiyatı iyiymiş.. çok pahalı buraya..
-ahmet ben bunun ammuna koyarım.. müşteriyiz amk şu tavırlara bak. 350 lirayı ne kadar rahat söylüyor. ve arkasını dönüp gidiyor. üstüne mağazada da kimse yok amk. sanki ibne her gün 350 lira kazanıyor..
ahmet: olm koskoca doktorsun dünya para alıyorsun ne herşeye pahalı diyip duruyorsun. (ahmetim iyidir bakmayın böyle dediğine)
+beyfendi doktor musunuz ? (parantez içlerine dikkat beyler, gençler, fasa fisolardan sonra beyefendi olduk)
- he doktorum ne olmuş yani ?
+ çok şakacı birisiniz herşeye pahalı diyip duruyorsunuz..
- öyle miyim hahahahahaa( zengin kahkahası attım)
döndüm ahmete dedim ki 'yürü ahmet siktir et bu yavşakların yanına bir daha gelmiyoruz'
it muamelesi yapıldığında götünüzü yalayacak tezgahtar bozuntusudur. biraz cazgır, arıza müşteri ayağına yatarsanız hizaya gelir. ne yazık ki tecrübeyle sabittir.
"sabahtan akşama kadar götünden terler akıyor, bir de ben uğraştırmayım bu kadar" diye anlayışlı davranmaya çalışmayın, çoğunluğu ezilmeyi seviyor nedense. ve onları ezen insanların hep zengin olduklarını zannediyorlar. ezildiklerinde geldikleri yeri hatırlıyor olmalılar. azıcık saygılı davranıldığında bunu hazmedemeyip tepenize çıkıyorlar. her yerde olduğu gibi burda da iyilikten maraz doğuyor. kibarlık, anlayış, terbiye burda da pek işe yaramıyor. sonuçta o da insandır, tezgahtar diye kölem değil ya diye düşünüp, ona göre hareket ediyorsunuz ve sonuç sizin adam yerine koyulmamanız oluyor. baştan aşağıya şöyle bir süzüyorlar sizi, kıyafetinizden, saçınızdan başınızdan aylık gelir raporu çıkarıyorlar. oysa insanın parasının varlığı ya da yokluğu görüntüsünden pek de anlaşılmıyor. belki param var ama paspalım, belki de açlıktan ağzım kokuyor ama markadan ödün vermiyorum. belki alamayacağım ama her boka parası yeten zengin kişi numarası yapıp, seni götümde koşturuyorum, sonra da "ay içime sinmedi kolay gelsin" diyerek siktir olup gideceğim daha ucuz bir mağazaya. saçım platin sarısı, fönlü olmadığı, solaryuma girmediğim ve elimi bükerek çakma louis vuitton çanta taşımadığım için mi fakir oluyorum? eğer böyle olmamak fakirlikse, o halde bizim memlekette çok az fakir var demektir. saçımı sarı yapıp, fönümle, yüzümden bir ton makyaj, elimde çakma çantam, 10 cm topuk ayakkabılarımla götümü kıvırta kıvırta oraya girsem zengin mi görüneceğim yani?
zannımca bu tip tezgahtarlar mesleklerinin sırlarına erişememiş, toy ve eğitimsiz insanlardır. profesyonel bir satış görevlisi paranın ve imanın kimde olduğunun belli olmayacağını bilir çünkü. insana insan gibi davranan tezgahtarları tenzih ediyorum bu sebeple.
68 liralık bilekliği beğenip iki tane alıp tezgahtar bebeye birisini hediye etmek sureti ile ikinci gidişinde ağalar paşalar gibi ağırlanmak ve karşılanmak fırsatıdır.
misalen: nasreddin hoca'nın hamam sefası.
bir adet koyu bilal gözlüğü de bu gibi durumlarda farzdır efenim.