ord. prof. unvanına sahiptir.
10 Aralık 1890 tarihinde Rusya da Başkurt ilinde isterlitamak a bağlı Küzen köyünde doğdu.
1920 li yıllarda Bolşevik rejimine karşı Türkçü saflarda mücadele etmiş ancak başarılı olamamıştır.
Rus Millet Meclisi Duma da Ufa Müslümanlarının temsilciliğini yaptı. Bolşevik ihtilâli patlak verince o da Türklerin durumunun düzelmesi için mücadeleye girişti.
Bolşevik ihtilâli nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917 de Başkurt ilinin muhtariyeti ilan edildi. Örenburg u 18 Şubat 1918 de işgal eden Sovyetler onu tutukladılarsa da 7 Haziran da hapisten kaçtı. Başkurt hükümeti kurulduğunda Togan, Harbiye Nazırı oldu. Bundan sonra Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüşütü fakat olumlu sonuç alamayınca Türkistan a çekilip orada mücadeleye karar verdi.
Paris, Londra ve Berlin deki bir çok Orta Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuat Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura nın istekleri sayesinde Türkiye den davet aldı.
20 Mayıs 1925 te geldiği Türkiye de Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni ne tayin edilmiştir. O zamanki Ankara nın kitap açısından yetersiz olması yüzünden kendi isteği ile istanbul Darülfünun u Türk Tarihi Müderris Muavinliği ne tayin edildi.
Bundan sonra istanbul ve Anadolu kütüphanelerinde hummalı çalışmalarına başladı. Fakat, 1932 de I. Türk Tarih Kongresi nde tıp doktoru Reşit Galip in sunduğu Orta Asya da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu konusu hakkındaki tebliğini eleştirince, Togan aleyhine bir kamuoyu oluştu. Kendisine takınılan bu kötü tutum üzerine ülkeyi terk etme kararını verdi. 8 Temmuz 1932 de istifa ederek Viyana ya gitti.
1935 te doktora çalışmalarını bitirdikten sonra Bonn Üniversitesi nde, 1938 de Göttingen Üniversitesi nde ders verdi. 1939 da Millî Eğitim Bakanı nın daveti üzerine tekrar Türkiye ye geldi. istanbul Üniversitesi nde Umumî Türk Tarihi Kürsüsü nü kurdu. ikinci Dünya Savaşı nın sonlarına doğru Türkiye de Sovyetler aleyhine faaliyet ve Turancılık suçundan tutuklanıp mahkeme edildi. 10 yıl hapse mahkum edildiyse de Askerî Mahkeme kararı bozdu ve Togan beraat etti.
1948 de yeniden döndüğü üniversitedeki görevine ölümüne kadar devam etti. 1951 de istanbul da toplanan XXI. Müsteşrikler Kongresi ne Başkanlık etti. Bu onun bilimsel alandaki şöhretini çok daha artırdı.
Zeki Velidi Togan 26 Temmuz 1970 te istanbul da vefat etti.
--spoiler--
1932 yılında I. Türk Tarih Kongresi'nde tıp doktoru Reşit Galip'in sunduğu Orta Asya'da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu konusu hakkındaki tebliği eleştirince, Togan aleyhine bir kamuoyu oluştu. Kendisine takınılan bu kötü tutum üzerine ülkeyi terk etme kararını verdi.
--spoiler--
bu ülkede türk tarihi üzerine bilim yapmanın ve hakikatleri söylemenin nelere mal olacağı konusunda bize ibret dolu bir hayat hikayesi , bir kıssa bırakmış türkolog , bilimadamı.
10 Aralık 1890 tarihinde Başkurdistan'da doğdu. Daha ilk medrese tahsilini yaparken bir yandan da özel Rusça dersleri alıyordu. Öğretmen olan annesinden Farsça öğrenmeyi de ihmal etmedi. 1902 yılında orta tahsil için Ütek'e bulunan dayısı Habib Neccar'ın medresesine gitti. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersleri alarak dil bilgisini geliştirdi.
1908'de köyünden kaçarak Kazan'a gelip burada özel dersler aldı. Bu arada Katanov ve Aşmarin gibi bilginlerle tanıştı. 1909 yılında mezun olduğu Kasımiye Medresesi'ne Türk tarihi ve Arap edebiyatı tarihi muallimi oldu. 4 yıl süren bu öğretmenliği sırasında 1911 sonlarında yayınladığı Türk ve Tatar Tarihi adlı kitabı sayesinde meşhur olmaya başladı. Bu eserin iyi yankıları sayesinde Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyetine üye seçildi.
sadri maksudi ile daha rusya'da iken aralarında söz konusu olan çatışma türkiye'deki çalışmalarına da taşınmış ve özellikle atatürk'ün hazırlattığı türk tarih tezi'nin sadri maksudi'nin de dahil olduğu hazırlayıcılarına zeki velidi'nin muhalefeti ile somutlaşmıştır. zeki velidi'nin yaklaşımının bu kemalist tarih tezine üstünlüğa su götürez.
iyi derecede Arapça ve Farsça bilmesine rağmen Latin Harfleri Devrimi'ni sonuna kadar savunmuştur. Çünkü Osmanlıca denilen zor ve Türk Hayatı'na uymayan bir dille yol alınamayacağını biliyordu.