başlığa göre dünyanın en zeki insanlarının budist rahipler olmasını gerektiren durumdur. zira adamlar tapınaktan çıkmayıp, yemeden içmeden dua ve zikir alemindeler.
dinini tek başına yaşayan, huzuru bulan kişidir.
dinin yüzyıllar önce toplumu yönetmek ve yönlendirmek için ortaya çıkarıldığını bilen, ilkel ve cahil toplumları yönetmek için kullanıldığının farkında olan kişidir de. bu kişi aynı zamanda dindar olabilir, olmayabilir. aslen zeki kişinin dindar olmasıyla ilgili doğrudan bağlantı kurmak mümkün değildir.
zeki insanların, içinden çıkamadıkları mucizevi olayları, eninde sonunda bir tanrıya atfetmeleri ve böyle bir gücü kabul etmeleri ile sonuçlanır. sonra dinler araştırılır, zekiliğine göre tutarlı olan hak dini bulacaktır.
bilim adamı nasıl olunur diye anlatılan konferanslarda ilk maddelerden biridir tarafsız düşünebilmek.
bu nedenle genelde bilim adamları her olaya tarafsız bakar, bir olayın nasıl gerçekleştiğini bulabilmek için binlerce deney yapar flan filan. ama dinde bu olay maalesef ki dine hakim kişilerin hükmetme sevdası nedeniyle yok edilmiştir. dnde sorgulama yoktur * deney veya benzeri bir sonuçla ulaşılabilecek gizli gerçekler allahın inayeti denilip çıkılır.
ama işin bir de geçmişteki yönü var;
müslümanlık tarihinin en modern ve en çağdaş düzeyde olduğu dönemlerde alimlerimizin kaynağı kur'an-ı kerim olan birçok bilgiyi dünyaya sundukları da bir gerçektir.
şimdilerde pastör'e mal edilen mikro organizmaların buluşunu akşemsettin'in bir eserinde olduğunu söylemek bazılarına pek inandırıcı gelmeyebilir; acı ama gerçek.
din doğru algılanıp yorumlanmadığı zaman bilimin önünde bir engel olabilir ama özellikle kur'an-ı kerim'in dünyada keşfedilmemiş binlerce gerçeği barındırdığı da büyük bir gerçektir.
dini engelleyici görmekten çok allah'ın verdiği aklı, düşünceyi bu yol kılavuzuyla birlikte kullanan insan dünyadaki tüm gerçeklerin içinde olduğu bir hazineye kavuşmuş olacaktır. ama insan kolayına kaçıp allah'ın inayetine bak yumurtaya can veren rabbim sen ulusun deyip dönüp giderse işte böyle sözlüklerde salak salak tartışan, dünyadan bihaber ahkam kesen bir nesil meydana gelir.
ilkokul- ortaokulda toplanmaya baslanır cocuklar, ki bunlar genellikle maddi durumu kotu olan ailelerin cocuklarıdır. kapasiteleri sıra arkadaslarından farklı degildir. farklılık onların gittigi kurslara gidememeleri veya ailelerinin mutasıp yetiştirilme taraftarı olmalarıdır. işte bu cocuklar itinayla secilir ve onlara sozde super olanaklar sunulan, genelde parasız yatılı okullara , dersanelere tıkılırlar. ha babam calsıtırırlar. siz okul bahcesinde oynayıp zıplarken, arkadaslarla gezip tozarken onlar abla!! ve abileriyle!! calısır da calısırlar. cocukluklarını yasayamazlar, sosyal ilişkilerde git gide zayıflarlar, zamanla karsı cinsle konusmamaya, goz goze gelmemeye baslarlar. herseyin saati bellidir; yemenin , içmenin, calısmanın, namazın, dini konusmaların vs vs. hayatta calısmaktan ve ibadet etmekten baska hiç bir sey yapamayan bu cocuklar sonunda dereceler yapıp, iyi universitelere yerlesirler. universite hayatında da calısmaya devam ederler, alısmıslardır bir kere. etraflarında kendileri gibi yetişmiş arkadaslarıyla, gozler onde okula gidip gelirler. sosoyal hayat yine sıfırdır ama okul dereceyle bitirilir. sonra akademik kariyer hobodo hobodo...
zeki mi dediniz? 7/24 calısıtırılan yarıs atlarıdır onlar. hizmet etmeyi amac edindikleri cartları curtları geciyorum.
ve hala hesabını sormuyorlarsa calınan cocukluklarının, oyunlarının; dikilmiş en luzumsuz kazıklardır bence..