aylak işi muhabbet. yeni neslin hastalığını fark edip faydalanmaya çalışan bir kısım kurninin uğraşısı. adamlarda kahve kültürü olmadığından atıp tutma işlerini metropol insanı usulüyle icra ediyorlar. zaten adamları üç harfliler sarmış, maneviyat rafa kalkmış. bunlara şirinler trakya 'nın ücra bir köyünde yaşıyor desen toplanıp araştırırlar. kısacası popülizmden ibarettir.
farklı bir düşünce akımı. anarşizm denebilir. toplumun tüm değer yargılarını, sisteme ait her türlü varlığı yok edip yenisini inşa etme amaçlıdır. aynı zaman da a-politiktir.
projesi asla gerçekleşmeyecek filmdir. o kadar sorunu anlattıktan sonra bi çözüm sunmak gerektiğini düşünmüş olabilirler iyi niyetli olduklarını farzedersek. amma ve lakin kabil habili öldürmüştür. ve o günden dünyanın sonuna kadar kan akacaktır. filmi ütopikleştiren olay sunduğu çözüm kısmı. ayrıca yahudiliğe ve hristiyanlığa o kadar giydirdikten sonra islamı neden çürütmeye çalışmaması da ayrı mevzudur.
Arrivals(Gelenler) bunların oyununu çözmüştür. Bunların mantık şuna dayanır: 2 doğrunun ardından 1 yalan söylersen o da doğruymuş gibi algılanır. zeitgeist 3 film çekti. biri ekonomi biri de 11 Eylül vs. bahsediyordu çok gerçekçi ve mantıklı bir şekilde. son filmi ise tam anlamıyla tanrısızlık konulu bir filmdi. tüm dinleri astro-ilahi olarak yorumlamışlar ve tüm kutsal kişi ve objeleri aynı kefeye koymuşlardır. mesela hz. isa nın hiç yaşamamış, bir efsaneden ibaret olduğunu iddia ediyorlardı.
anlattığı komplolar arasına bariz serpiştirilenlerle sübliminaldir. hiç sanmıyorum aslında anlattıkları şeyi gerçekten eleştirmek istediklerini. amerika adına çalışmış bir ekonomist bir tetikçi kişi götü yiyipte anlatamaz o kadar şeyi. kennedy yi bile uçurdular sen kimsin ki.
eğer illuminati adlı örgütün ideolojisini taşımış olsaydı, rothschild denilen ailenin çıkarlarına ters düşerdi fakat illüminati örgütünün ya da tarikatının artık her ne ise 4 kalıcı üyesi bu ailedendir. rothschild ailesi'nin yaklaşık olarak 8-10 trilyon doların sahibi olduğu düşünülürse zeitgeist belgeselinin illüminati'yle hiç bir ilgisi yoktur fakat belgeseldeki bu kadar toz pembelik insanın aklına "kime hizmet ediyo ya bunlar " sorusunu sormamıza da sebeptir.
sistem değiştirmeye çalışan bir kişinin yaptığı anarşistlik. benim gözümden nasıl daha önce 1900'lü yılların başlarında farklı kişiler dünyaya yeni sistemler katmayı denemiş ve sonra yok edilmeye çalışılmışsa bu sistemde kendi çıkarlarını ön planda tutan bir yaklaşım ile o sistem kötü gelin bizimkini kullanın diyorlar. şimdi burada kapitalist sisteme acımasızca (tamam bende sevmiyorum ama) kötüleyip gelin benim yaptığım monopoly'i oynayın derlerse ben o oyunun sahibinden de şüphe duyarım arkadaş. yok venüs projesi güzel bir proje ancak asla kendi sistemi içerisinde yer almayacak bir proje olarak kalacaktır. bu projeye kapitalistler çoktan saldırdılar bile. dünyayı büyük bir kaosa sürüklemeyi hedefleyen bu akım, kan ve gözyaşından başka birşey getirmeyecektir diğer sistemler gibi. çünkü insanlığın olduğu yerde hatta ne insanlığı bu sistemin o çok örnek aldığı hayvanlarda bile açgözlülük ve bencillik hep vardı, her zaman var olacaktır. bunu değiştirmeye çalışmak inanın gözümde zerre kadar samimi değer taşımıyor. o bilim adamının bir tarikat veyahut bir cemaat liderinden hiçbir farkı yok gözümde. camide, kilisede, sinagoglarda nasıl görevliler kendi cemaatlerine öncelik tanıyıp diğer dinlerin hak din olmadığını iddia edebiliyorlarsa bu tarikat bu oluşumda buna benzer yaklaşımla kendi görüşlerini, kendi zehirlerini şimdiden yavaş yavaş alttan alttan insanlığa yaymaktadır. ha başarılı olma ihtimali bir sonra ki yüzyıla kalmadan çok mümkün, olabilir. çünkü sadece türkiye sadece amerika sadece rusya ile sınırlı bir akım değil bu yaptıkları. bu tamamıyla tüm insanlığa, tüm devletlere, tüm dünyaya empoze edilmeye çalışan bir akım. ve inanın zamanla devletler bu akımın ağırlığını daha çok hissetmeye başlayacaklar. kazandıkları tüm sempatizanlar bir sonraki kendi nesillerine ister istesin isterse istemesin bilinçli yada bilinçsiz bu düşüncelerini onlara aşılayacaklardır. insanın zekası yine insanlığın acizliğini kullanacak ve insanlık yine yeniden yenilecektir. bu yenilginin bitip lale devri gibi bir ömür yaşamayı vaat etmiyorlar dikkat edilirse. bunların vaat ettikleri huzurlu bir yaşam. huzurlu bir ölüm -hatta ölümsüzlüğü bile vaat edebilirler ileride ki buna da şaşırmam-. savaşsız bir dünya, acının sona ermesi, tüm evren insanlığın emrinde, tüm yaratılan her şeyi kendi yaratmışçasına ukala... sevgiye de yer veriyorlar. peki sorarım size, insan bile çift yaratılmıştır ki kadınla kendini kıyaslayıp ne kadar mükemmel olduklarının farkına varsın ve hiç gözünün önünden gitmesin. bunlar resmen duyguları köreltmek istiyorlar. acının olmadığı bir dünyada, tatlının tatlı olduğunu nasıl bilebiliriz. sevgisizliğin olmadığı bir dünyada sevginin farkına nasıl varabiliriz. bizim kulaklarımıza o kadar masumane güzelmiş gibi gelen kelimeler dünyada ki eşlerini kaybettiklerinde ne kadar acımasız olabilir hiç düşünebildiniz mi? hiç evren bir sistemin olduğunun farkına varıp bu sistemi çözmeye çalıştınız mı? tamam kabul ediyorum bu akım birazda bununla ilgileniyor. temel dayanakları doğal yaşam, evren, tabiat doğa. ancak başta söylediğim gibi insanlığın doğduğu andan itibaren üzerine işlemiş olan bencilliği artık korkutuyor. yeni sistemlerin insanlığa aktarılması korkutuyor artık. korkmakta haksız da sayılmamalıyız aslında. çünkü insan değil mi bencilliği uğruna kardeşini katleden, insanlık değil mi bir avuç dolar için yerli halkı kıyıp yok eden. bir devrimle gelen mutlulukları değil miydi onları hatayı düşüren. nasılda sevinmişlerdi oysa denedikleri yeni sistemlerin onları refaha huzura kavuşturacakları konusunda. nasılda istemişlerdi bir devrimi. nasılda inandırılmışlardı hepsi. peki ya zeitgeist; bunlar değil mi peki o en çok eleştirdikleri medya ve televizyonu yerden yere vuran fakat en büyük propagandalarını bu televizyon ve internet gibi ortamlarda yapmaya çalışan. bu nasıl bir tezattır ki hem televizyon sizi uyuşturur dedikleri halde aslında kendilerininde bazı bireyleri uyuşturduğu gerçeği. umarım bunu daha iyi görürsünüz. dikkat edin! araştırın! ama internetten değil! hiç birşey umduğunuz gibi değil. hiçbir şey göründüğü gibi değil! her düşüncenin, olayın arkasında mutlaka kıs kıs gülen ve bu işten rant sağlayan bir bencil insan mutlaka var, hep var olmaya devam edecek inanın bana. size tavsiyem tam olarak yapım yılını hatırlayamadığım akira kurusova'nın rashomon adlı filmi mutlaka izleyin. sistemler, kurallar ne kadar değişirse değişsin. bencillik en zor değişecek özelliğimiz. belki de bu akım bunu hedef alıyordur. ve inşallah beni yanıltıyordur. inşallah dedikleri kadar güzel bir dünyayı tasarlamaktan fazlasını yapabilirler(!).
birazdan son çıkardıkları dökümanıda izlemeyi düşünüyorum. umarım düşündüğümün aksine sırf bir belge olsun amacıyla çekilmemiştir onca görüntü. her şey eski düşündüklerini destekler biçimde olmuşsa eğer bundan keyif duyarım. ele aldıkları, düşündükleri her şey için büyük bir hayranlık duyuyorum aslında kendilerine. çünkü biliyorum insan düşündükçe var olacak, insanın hayalleri düşünebildiği kadar uçsuz bucaksız olacak ve düşündüğü herşeyi mutlaka yapacak. bu akımın bile olması başlı başına bize bir savunma hakkı vermektedir. ve hala savunacak bir düşüncemiz olduğu için kendimizi şanslı görmeliyiz. çünkü iste en basiti en büyük sistemin içinde olduğumuzu, yaşam sisteminin içinde olduğumuzu farkettiren bir kıstastır. herkes öyle veya böyle yaşayıp gidecektir. aslolan bunun farkına varmaktır. ne kadar yaşadığımız değil.
türkiye yapılanması istanbul hariç diğer illerde çok zayıf. fakat genellikle sempatizanları toplumdan soyutlanmaya çalışan fakat önemli mevkiler elde edebilecek kadar donanımlı, çoğu yüksek lisans yapan, özellikle uluslar arası ilişkiler gibi iktisadi idari bilim mezunları tarafından rağbet gören, içlerinde bazı marjinal diyebileceğim çiftlerinde var olduğu aşikardır. görüştükleri kesin konular olmamakla birlikte gözlemlediğim kadarı ile yapmaya çalıştıkları bazı etkinlikler var. bunların arasında video göslerimi, (çeşitli belgeseller, ulusların önemli olayları, ve beni etkileyen musevilikle ilgili bazı belgeseller oldu) etkili konuşma ve tiyatro kanadı gibi çeşitli kolları oluşmaya başlamakta belkide oluştu, çok yol aldı.
siyasi bir hareket olmamakla birlikte ; uluslar,hükümetler,ırklar,dinler,mezhepler ve sınıflar gibi ayrılıkçı düşünceleri onaylamayan, insan türünün tek bir aile olduğunu ileri süren felsefi akım,oluşum,proje.
zeitgeist, değişmeye bağlı, tarihsel güçlerin bir ürünü olduğundan, değişime yakalanan bir birey, sürecin yönünü etkilemekten yoksundur; onunla birlikte sürüklenir. Hatta bireysel yaratıcılık alanında bile kişi, zeitgeist- zamanın ruhuyla sarılmıştır. Hegel bunu şu örnekle açıklar: meslek yaşamı klasizimden romantizme geçişi niteleyen ludwig von beethoven gibi büyük bir bestecinin eserleri başka bir dönemde üretilemezdi; onlar, tarihsel sürecin bir parçasıdır ve zamanla kayıtlıdırlar. eğer 2000'li yıllarda büyük bir dahi sheakspeare'nin ki gibi oyunlar yazmaya ve beethoven gibi senfoniler bestelemeye çalışırsa, ne denli yetenekli olursa olsun, eserleri sahicilikten uzak, taklit ve pastiş olacaktır. tarihin dışına sıçrayamazsınız; yani, kendinizi diyalektik süreçten bağımsız kılamazsınız.
çekilen belgeseller gerçekten sağlıklı bir insanın tüm hayatı yeniden sorgulamasını gerektirecek kadar etkileyici ve bilimseldir.
özellikle dinler ve bankalarla ilgili bölümler, izlerken kafanıza balyozla vurulmuş hissi uyandırır.ve tabi yerel hükümetler üzerindeki tröst etkilerini izlerken de, içinde bulunduğumuz dünyanın(ve spesifik olarak ülkemizin) kimler tarafından kimlerin direktifleri doğrultusunda yönetildiğini bir kez daha görürsünüz.
aşağıda anlatacağım bölümleri çok ilgimi çekmiş izlenmesi gereken belgesel.
1. temel politikamız ülkelerin IMF'den para almasını sağlamaktır. aslında alınan o para hiçbir zaman o ülkenin vatandaşına gitmez. orda iş yapan şirketlerimize, projelerine gider. bu alınan paranın faizi çok yüksektir, ve ülkenin o faizi ödeyememesi üzerine tasarlanmıştır. sonra deriz ki o ülkeye; madem IMF'ye borcunu ödeyemiyorsun, bizim şirketlerimize doğal kaynaklarını sat, ülkenin önemli kurumlarını sat, askerlerimiz için üs aç, ya da nato kapsamında bize afganistan için asker gönder.
2. bu düzene karşı çıkan ülke liderlerini önce ikna etmeye çalışırız. bizim dediklerimizi dinle, iktidarda kal, ve zenginleş. ikinci aşamada bunu dinlemeyen ulusalcı, ulusal çıkarlarını düşünen liderleri bir şekilde kazaya, darbeye ya da halk ayaklanmasına kurban eder, deviririz. o da olmuyorsa üçüncü aşamada askerlerimizi göndeririz. ırak'ta üçüncü aşamaya geçilmiştir. bizim çıkarlarımza hizmet etmeyen liderler zenginleşemez, ve iktidarda çok kalamaz.
3. afganistan'da 1980 öncesi uyuşturucu üretimi sıfırdı. sovyetler ordan atıldıktan sonra orası uyuşturucu üretme cenneti haline getirildi. ama eskiden desteklenen taliban çok güçlenince, uyuşturucu üretimini azalttılar. bunun üzerine afganistan işgal edildi. işgalin temel sebebi de 11 eylül'de yaratıldı. işgalden sonra afganistan uyuşturucu üretiminde şu an dünya lideridir.
nedense bu bilgiler ülkemizde geçmişte yaşanan durumlarla çok çok benzerlikler gösterir.
venüs projesi aktivistlerince hazırlanan üç bölümlük belgesel.
1. bölüm: hristiyanlığın eleştirisi ve 11 eylül saldırısının perde arkası.
2. bölüm: kapitalizm'in ve rockefeller ailesinin eleştirisi.
3. bölüm: venüs projesinin tanıtımı.
tamamiyle ütopya. mevcut dünya koşullarında gerçekleşmesi imkansızında ötesinde.
kendi içinde çelişen belgesel. birilerinin beynimizi; medya organları, oluşturulan sahte olaylar *, eğitim sistemi, din ve finansal sistemlerle kandırmaya çalışıp, yeni bir dünya düzeni kurmak istediğini anlatır. peki aynı olguya göre, zeitgeist bizi gerçekten böyle birşey olduğuna inandırmak istemiş olamaz mı? zeitgeist da bir zeitgeist olamaz mı yani? ya bak böyle döngülere sokuyorlar beni. sinirleniyorum.
belgeseldir.
zeitgeist dinsizleri diye bir türün ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
izledikten sonra "ay çok doğru" yorumlarıyla birlikte,ben inanmıyorum diye ortada dolaşırlar. niye diye sorduğunuzda da "zeitgeist izlemiştim ben,çok mantıklı yea" derler.
insanların din ile nasıl bir arada tutulmaya çalışıldığını, bunun için oynanan oyunları ve dinle yapılagelen siyasi oyunları gösteren bir belgesel aslında. inanmak için değil, gösterdikleriyle başka sorular da sorabilmek için izlenmeli. Dogmalar üzerine soru soramazsınız çünkü her dinde soru sorduğunuzda benzer içinden çıkamayış cevapları alıcaksınız.
bir kere daha izlenmiş ve şu sonuca varılmıştır: yapım, çoğu zaman masonlarla karıştırılan ancak tamamen farklı olarak aydınlanma felsefesi üzerine kurulu illuminati topluluğu ( ki Topluluğun kuruluş amacı cehaletle, baskıcılıkla ve kilisenin dogmalarıyla mücadele etmekti) ile bağlantılı olduğu izlenimi vermektedir. bu toplulukla ilgili bir çok komplo teorisi bulunmaktadır. araştırmaya değer.
Göya Gerçek Dünya Tarihini ve Dinleri Anlattığını idda Eden Fakat Bikere Olsun Masonlardan Veya islamdan Bahsetmeyen. Mason Ortak Yapımı Beyin Yıkama Projesi. Efendim Asıl Amacı Dinsiz Bir Dünyadır. Yani Masonların Amacıyla Aynıdır. Hiç Oturup Bunları Yapanların Şurdan Şöyle Masonlukla ilgisi Var Demeye Gerek Yok Amaç Aynı. Dinsiz Maddiyatçı Herşeyin Kar ve Verim Üzerine Kurulmuş Bi Dünya. Açıkca Belgeselde Kendi Kurdukları Düzeninde Yıkılmak Üzere Olduğunun Haberini Veriyolar. Ve Haliyle Yeni Bir DüZen'nin Temellerini Atmak Yegane Umutlarıdır.. iyi Uykular..
