aşk ile alışkanlık arasında gel-gitler ile sıkı bir mekik dokumuş bünyenin, kimi zaman gözü gibi baktığı, sevdiceğinin parmağına batan bir kıymığın kalbine saplanan bir hançere eş koşmuş zatların, zaman zaman depremden bile koruyamam mantığıyla 5.dereceden deprem kuşağına yaptırdığı sözüm ona pembe panjurlu evinden kafasını çıkarıp dışarı samanyolunu izlerken ansızın farkına varır. onla yaşamak mı güzeldir, onu yaşamak mı güzeldir farkına varamaz, ve içine atarak patlayacağı güne kadar biriktirirsin usulca. henüz desibelleri keşfedilememiş çığlıklar, bir türlü doldurulamamış ve dolduralamayacak ukdeler kaplar içini. öyle ki koruma iç güdüsü öyle bir hal içine girmiştirki; kıskançlığa dönüşmüştür. nefes almadan önce dahi sana haber vermesini beklersin, salaklık işte sanki bilebileceksin havanın o anda içindeki virüsleri, ama gel görelimki söz geçiremezsindir yüreğine. ne de olsa hayat bozuktur, düzen kötüdür. herkes potansiyel katildir ona yaklaşan yahut sapık. zarar vermesinler istersin çünkü gözbebeğindir. ancak bir gün dank eder kafana; hep koruyayım derken, gözlerindeki gülüşe dahi zarar vereceğini düşündüğünden olsa gerek gülen gözlerin sıcaklığını yaşamayı unutmuşsundur. yüzündeki eşsiz tebessümü yaratan sanki sımsıcak dudaklar senin sevdiceğinin değildir. ulan sanki kor yakacak seni dersin. pişman olursun, ha faidesi olur mu? çoğu zaman iş işten geçmiştir, bir beyaz mendil kalır elinde sana ya salya sümük sileceksindir, ya da uğurlar olsun diyip güneşe doğru sallarken ipek olduğunu farkedeceksindir.
edit: başlık 50 karakter sınırına toslamış olup orjinali işbu şekildedir,
(bkz: sana zarar vermeyeyim derken seni yaşamayı unutmuşum ben)