zapiski iz podpolya

entry170 galeri5
    45.
  1. çağdaşları tarafından anlaşılmayan, nietzsche tarafından bir "vahiy" olarak nitelendirilen dostoyevski eseri.
    4 ...
  2. 44.
  3. yarım santim* kalınlığında olup yarım ömür düşündürtecek kitaptır. küçüktür ama ağırdır...
    17 ...
  4. 43.
  5. '' baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır..''
    bay x'in bu cümlesini hafızama kazıdım. payidar tüfekçioğlu'nun oyunculuğu da harika.. seneye tekrar sahneleneceğini ummaktayım..
    3 ...
  6. 42.
  7. "bakın, yağmur yağarken saray yerine bir kümes görsem ıslanmamak için belki kümese girerim, ama beni yağmurdan korudu diye minnettar olup kümesi saray yerine koymam. güler, hatta böyle bir durumda kümesle sarayın ayrımı olmayacağını söylersiniz. eğer yalnızca ıslanmamak için yaşıyorsak, ben de katılırım bu görüşünüze". gibi harika cümlelere sahip olan roman.
    4 ...
  8. 41.
  9. dostoyevski'nin kafayı yediğini düşündüğüm romanı.*
    5 ...
  10. 40.
  11. Dostoyevski nin en ayırt edici özelliği insanın iç benini inanılmaz bir içtenlikle anlatmasıdır. bu da bütün romanlarını karmaşık kıla.r kurduğu cümleler yalın; ama romanın kendisine yöneldiğimizde insan yüreğinin bütün karmaşasını görebilmemiz mümkündü.r o kadar derine iner ki, bizi dehşete sürükler. yer altı adamının en son anlattığı anı dayanılır gibi değildir.

    Kitabın düşünceler bölümü diye geçen bir bölümü var. burda yeraltında yaşadığını söyleyen anlatıcının insana ilişkin düşüncelerinin agresif ve ironik bir yanının görürüz. genel düşünce çerçevesinde hedefi kendisinin belirli bir aydın tipini temsil ettiğidir. ilk ölçüde de 19. yy.ın bilim ve akla dayalı ütopyalarına karşı bir çeşit saldırı gösterir.
    Dostoyevski de clamence gibi bir sistem karşıtı söz konusu değil, daha evrensel ve daha genel bir durum ve problem söz konusudur. buradaki sorun ne olabilir ,neyi ima etmeye çalışıyor yer altı adam? insanın aşağılanması, küçük düşmesi, utanması, nihayetinde insana haz verir, diye düşünür. Dostoyevski nin bu eğilimini bu baskın tutumunu tüm kitaplarında görürüz .

    Dostoyevski nin roman kahramanları bizim asla insanı göremeyeceğimiz uç noktalara
    Götürüyor. biz de bu tip uçlara yaşayarak gideriz; fakat kendimiz açık kılmayız .romanda da geçer; kendimize dahi anlatamayacağımız gerçeklerimiz vardır. yer altı adamı bunu başarabilecek miyim, diye düşünür. bence fazlasıyla kendisine karşı dürüst davranabiliyor.

    Bu bölümün son sayfaları insanı titretir bir yerde .
    Anlatıcı güzel ve yüce şeylerden bahseder. kendisinin güzel ve yüce şeyler peşinde koştuğunu beyan eder. bir de sürekli kitaplardan bahseder. akılsallığa ilişkin olarak da şunu der: herkes gerçekten de kendi çıkarını gerçekleştiriyor olsa da iyiyi gerçekleştirir, şeklinde bir çıkarım var. yer altı adamı bunu eleştirir. bunu kavrayabilmek için insan için özsel olan şeyin ne olduğunu ve insanın akılsallığını bilmemiz gerekir. yer altı adamı için ise özsel olan şey, istektir.
    Hegel'de, öz bilincin oluşması için istek oluşması gerekir, der
    Duygu kesinliği algı insanı öz bilinçli bir varlık haline getiriyor. insana ilişkin bu öz bilinçli durum temele isteği koyuyor. bir yerde saf istek bir yanda da akıl vardır. insana önerilen şey isteğin akıl tarafından belirlenmesidir. akıl tarafından belirlenmiş istek Dostoyevski için istek olmaktan çıkar. isteği ise temele koyduğumuzda müthiş bir katlanılmaz acı çekme sorunu ortaya çıkar, dolayısıyla bu kestirilmişlik durumu yer altı adamında ironi ile hafiflemeye çalışılıyor.

    insanın kendi zaaflarıyla eğlenebilmesi tabii ki bir çeşit hafifletici bir şeydir. biz bu üslup içinde okurken çarpılmıyor, anlamaya çalışıyoruz. hayatın anlatıldığı üçüncü bölüme geldiğimizde hiç de böyle bir şey olmadığını anlıyoruz. bu insan bu ve benzeri şeylerden sonra yer altı adamı olmuş, yaşamı sürdürebilmek için böle bir şeyi seçmiş ;çünkü yaşamın içine giremiyor belki de kitabın esas temasını anlatan cümle "onlar hep birlikte ben hep yalnızım" dır .
    Bu, dramatik yer altı adamını belirten özsel özelliktir. bunun gerisinde ise diğerleri gibi olmama durumu var. başka insanların umurunda olup da bu insanın umurunda olmayan bir sürü şey var ki, yer altı adamı bu durumdadır.
    Zaten o başka türlü yaşayamıyor. istek ve aklın çatışması var. düşüncede var olmak asla yetmiyor. canlı hayatın içine girme isteği var. bu da hegel in mutsuz bilinç diye adlandırılan şeyle ilişkili. bu düşüncede özgür; ama hayata girmediği sürece... dramatik hatta trajik bir durum olan şey de bu yaşamın canlılığının içine dahil olma isteği. bu bir paradoks tabii. onlar gibi olma isteği var; fakat onlar gibi olmayı başaramayacağına dair bir iç bilinç de var. yaşadığı şeyi en sonunda bulur ama elinden kaçırır belki de totolojik bir şey ama yer altı adamı olduğu için elinden kaçırır tüm bunları...

    Özsel beni dışarıda realize etmeye çalışırız. korkunç bir biçimde ket vurucu bir duruma düşersiniz. bunun sonucu hep aşağılanma mı olmalı? insan bu durumda ya iki yüzlü olacak ya da aşağılanacak böyle bir tablo var. tabii bu olumsuz bir tablo. fakat yazar olumlu sonu kitabın sonunda vurgular .
    Acıyla ilgili olarak teorik bölüm diyeceğimiz ilk bölümde şunu der: acı çekmek kuşku duymaktır. acı duymak diğerini anlamanın tek kaynağıdır. belli bir yolda yürüyen ve sonunda duvara tasladığında yolunu değiştiren bir insan portresi var. bunlar yer altı adamı için kıymet ifade etmez. uygarlık duygularımızın tümünü çoğaltmaktan başka bir şey yapmamıştır, der kitap. bu da insana nitelik olarak bir şey katmadığı anlamındadır. onur kavramına da ironik bir tarzda değinir. teorik bölümde değinilmesi gereken nokta şu ki; istekleri akıllaştırdığımızda isteme hakkını kaybederiz. Sokrates'e bir gönderme dikkatimiz çeker. insan geçek çıkarını bilmesiyle iyiye ulaşır. insan kötüyü ayırt edebilecekse kötülük yapmaz. kendi çıkarının kötülük değil iyilik olduğunu anlar...
    yer altı adamı bunun gereksiz olduğunu söyler.
    Yer altı adamı açısından baktığımızda subayla ilgili takıntı durumu, eski okul arkadaşlarından bir grup ile karşılaşması ve gecenin sonunda genel eve gidilmesi, bu üç olayda sürekli insani tanınma çatışması kendisini tanımlar, bu da hegelci bir terimdir. bir nesneyi isteme değil de bir bilincin olduğu bilinciyle istediğini istemesi, onun tarafından tanınmayı istemesidir. beni tanı!!! insani dünyanın uygarlık dediğimiz forma girmesidir. bu da sürer gider. ilk başta bu efendilik-köle olarak ortaya çıkar. dolayısıyla köle olmakla karşısındakini efendi olarak tanır. efendinin problemi bir köle tarafından değil, kendisi gibi bir öz bilinç ile tanınmaktır. burada değerlerin eşdeğerliliği söz konusu değil. yer altı adamı sürekli diğer insanlar tarafından dışlanır aşağılanır.

    Subaya kendisini tanıtmak için en son başvurduğu çare, karşısından çekilmemek. bu olay edebiyat- felsefe dünyasında da çok ünlüdür. ancak subay için böyle bir durum yok. o bizi şimdi ezip geçiyor; ama generaller karşısında da onlara yol veriyor... hiyerarşi içinde yer eden bu ilişki yer altı adamı tarafından istenen bir tanınma değil. o insani bir tanınma ister. ancak subay bunu hiç aldırmaz. yani şu ya da bu olarak değil de insani olarak tanınma arzusu var burada. onun da bu isteği sürekli tehdit altında. böyle olunca kendisine yapılan şeyleri diğer insanlara da yapmak istiyor.
    Yer altı adamının tam da dışa vuruşuna tanık olunur .lisa'ya kendisini bu durumdan kurtarabileceğine dair umut verir .bunu da soylu-zengin pozisyonunda yapar ve bir zaaf olarak gördüğü şeyi yaparak adresini lisa'ya verir. ancak kendi durumunun eksikliğinden(!) dolayı onun gelmemesini de istiyor. bu son derece gerçek bir durum. "ben oradan temelli çıktım, sana geldim..." demesi zaten onun kendi gerçeğinden çıkmadığını gösterir. halis insani durum böyle diye anlarız biz.
    Lisa'nın geldiği gün inanılmaz bir şey olur. bir ana önce git huzur bulayım, der gibi bir durum vardır. fakat lisa buna değer üstü diyebileceğimiz bir tepki verir. belki burada acının acıyı tanıması söz konusu burada. ya her şeyi bırakıp kurtarma hamlesi yapacaksınız ye da tanınma saplantısına bağlanırsınız ki öbür yolu seçersiniz. fakat bunlar insanın kendisini sınamasıdır, sırat köprüsünden geçmek gibi, insanın hayatının anlamını görmesine benzer bir şey. koşulsuz fiili istemek yerine, koşulsuz sevgiyi istemek var. lisa kahramana kışulsuz sevgiyi sunar; fakat bunu görmesine rağmen katılmaz. bütün hayatını dönüştürecek şeyi elinden kaçırır. onun tanımlama mücadelesi de onu olumsuzlar..

    gerçek insanilğin nerede olduğuna dair ışık yakıyor görebilenler için göremeyenler de kırk yıl yerin altında yaşıyor.
    11 ...
  12. 39.
  13. Roman, insan özgürlüğü üzerinedir aslında. Dosteyevski,Batı kültürüne değil, onu idealleştiren ve savunan aydınlara karşıydı. Roman boyunca insanı bir kurallar bütününe ve onu bununla açıklamaya kalkanlara eleştirde bulunur.

    "Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından sonra."

    "Mantık, kuşkusuz iyi şeydir; ama olup olacağı bir mantıktır ve insanın düşünme gereksinmesini gidermekten öteye geçemez. Oysa istek yaşamın ta kendisidir. Hem de en basit bir davranıştan yüce mantığa kadar. Gerçi isteğin eline kalmış bir yaşam çoğu zaman deli zırvasından başka bir şey değildir; ama unutmayalım, gene de yaşamdır, kare kökü almak değil."
    11 ...
  14. 38.
  15. dostoyevski'nin diğer kitaplarını okumadan önce mutlaka okunması gerektiğine inandığım kitabı.
    2 ...
  16. 37.
  17. sanki biraz tutunamayanlar gibi bi şi.
    4 ...
  18. 36.
  19. ilk kez 1864 yılında epoha adlı bir dergide yayımlanan notlaraslında herkesin iç dünyasının, korkularının, davranışlarının biraz abartı ve ironiyle kaleme alınmış hali.

    herkesin içinden geçirip dile getiremediklerini dostoyevski kendine has uslubuyla yazmış ve satır aralarında bir çok düşünceyide okurun beynine çaka çaka..

    'aldatmaca ile dolu olan bir dünya yarattığınızı bile bile, kime ve neden gücendiğinizi kestiremeden, tüm bu aldatmacalar , karışıklıklar arasında içiniz sızlarda sızlar. Üstelik bilmedikleriniz çoğaldıkça duyduğunuz iç sızıları da o denli artar'.
    7 ...
  20. 35.
  21. "iki kere iki dört çekilmez birşey.iki kere iki dört,bana sorarsanız küstahlıktır.iki kere iki dört,ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen,sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir.iki kere ikinin yetkinliğine inanırım , ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir.."

    dostoyevski / yeraltından notlar
    7 ...
  22. 34.
  23. yaşadığı toplumdan kaçıp yeraltına sığınmış, yalnızlığa tapan ve deliliğe yakın bir deha taşıyan, ama yaşamın akışı içinde çaresiz küçük burjuva aydınının iç harbini anlatır dostoyevski. ve dahi ama bunalımlı küçük burjuvanın zırhlarla ördüğü benliğini anlatır. lakin sadece yeraltını bilenler bilir, farkındalığın lanetini.
    4 ...
  24. 33.
  25. dostoyevskinin doruk noktasıdır. çağları aşan heybetini bu romanda gözler önüne serer.
    kaybetmek nasıl bir şeydir öğrenir insan.

    gözlerinden öpmeli dostoyevskiyi dedirten kitap.
    4 ...
  26. 32.
  27. hayatımda okudugum en içten kitaplardan bir tanesi.

    cezaevinde oldugu sıralar yazdıgı için dahi bi içten olmu$. büyülemedi dersem yalan olur.

    edit : $u sıralar atatürk kültür merkezi'nde de payidar tufekcioglu nun ba$rolünü oynadıgı tiyatro. gidicez görecez bakalım kitabın ruhunu yansıtabilmişler mi.
    5 ...
  28. 31.
  29. herşeyden iğrenme durumu hasıl olduğunda bir sigara yakılır, yeraltına inilir, sayfalar ardı arkasına çevrilir ve başlanır dosto ile sohbete. evrensel değişmez özellikleriyle insanı nasıl da çözmüş biridir. zira bu kitabı kim eline alsa dostoyevski onunla konuşur.* * * *
    1 ...
  30. 30.
  31. Dostoyevski'nin eşsiz anlatımı ile elden bırakılamayacak kitap...
    6 ...
  32. 29.
  33. (bkz: #2007544)'a ek olarak:

    herseyden önce iki kere iki oldugunun yeksenakliği ve aptalliği izah edilecek. 2 carpi 2 esittir beş oldugu idrak edilecek.
    2 ...
  34. 28.
  35. notlar için alternatif söylemler;

    1 öncelikle hedef kişi, bir konu hakkında seçilen bir 'olgu'nun doğru olduğuna inandırılacak. sonra da, tam tersi ispatlanarak her iki taraf da yalanlanacak ve kişinin kafası bulandırılacak.
    2 sürekli zihni kurcalanarak düzgünce düşünememesi için kalbinde 'boşluk' adı verilen bir virüsün 'yayılması' sağlanacak. yayımlana da bilir ya da yayın. *
    3 düşüşünü hızlandırmak için her şeyin onunla bir tür oyun içerisinde olduğu hissi verilecek.
    4 bize -yani yeraltına- gelmesini kolaylaştırmak için gönlüne hüzün tohumları ekilecek.
    5 en önemlisi kalp ve beyin gece gündüz bir çatışma içerisine sokulacak.
    6 olur da bizi -yeraltını- fark ederse, bütün bu kulağındaki fısıltıların kalbindeki hakikat arayışından doğduğuna inanması sağlanacak.
    7 bütün bunlardan sonra bitap kurbanımız, bir şekilde bizim kim olduğumuzu gerçekten öğrenecek olursa beyler! yağmur altında kumdaki ayak izlerinin silinmesi kadar kısa bir zamanımız var demektir kaçmak için.
    2 ...
  36. 27.
  37. dostoyevski'nin yazmış olduğu, psikolojik tahlilerin ağırlıkta olduğu, okunması gereken başarılı bir yapıt. (bkz: okunulası kitaplar)
    1 ...
  38. 26.
  39. "kolay kazanılmış bir mutluluk mu, yoksa insan ruhunu yücelten bir acı mı? hangisi iyidir?"
    6 ...
  40. 25.
  41. "birini sevdikten sonra mutlu olmadan da yaşayabilirsin... yaşam acılarıyla ve kederleriyle de güzeldir..."
    6 ...
  42. 24.
  43. fyodor mihailoviç dostoyevski nin kendi sesini ve dünyasını ilk defa keşfettiği çok özel bir romandır. ayrıntıları içinde saklı cümlelerle halen insanların içinde bulunduğu duyguları yansıtmakta.
    giriş paragrafı;

    "bu notlar da, bunların yazarıda besbelli hayal ürünüdür. bununla birlikte, toplumumuzun durumunu, yapısını göz önüne alacak olursak, bu notların yazarı gibi kişilerin aramızda bulunmasının yalnızca mümkün değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu kabul ederiz. benim bütün istediğim, pek yakın bir zaman öncesinin tiplerinden birini herkesin gözü önüne daha açık sermektir. bu tip, henüz tükenmemiş kuşağın bir temsilcisidir. "yeraltı" adını verdiğimiz bölümde bu kişi kendisini, düşüncelerini açıklamakta; sanki bununla toplumumuzda niçin bulunduğunu, bulunmasının neden kaçınılmaz olduğunu söylemek istemektedir. ikinci bölüm ise bu kişinin yaşamındaki birkaç olayı anlatan gerçek anılardır."
    fyodor mihailoviç dostoyevski
    1 ...
  44. 23.
  45. devlet tiyatrolarının hakkını vererek oynadığını düşündüğüm başyapıttır. alkışlar payidar tüfekçioğlu'na. ayrıca dekor da enteresan idi.
    1 ...
  46. 22.
  47. dostoyevski'nin en sarsıcı romanı kanımca. kendinize bakış açınız bir süre eskisi gibi olmaz ve toparlamak uzun sürer...mükemmel ötesi.
    2 ...
  48. 21.
  49. dostoyevski'nin hacim olarak küçük fakat içeriği ile büyük başarılara imza atmış kült eseri. dostoyevski'nin insan psikolojisini yansıtmada ne denli usta olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. zira bir insan kendi ifadesini ancak bu kadar başarıyla alabilir.
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük